5 Kasım 2012 Pazartesi

5 KASIM - HATIRLA

36 yaşındaydı ve günlerden 5 Kasım idi. Elinde barut fıçıları ile yakalanmıştı. Tarihin gördüğü en büyük eylemlerden birini yapmak üzere idi. Eğer başarılı olsaydı, yaşadığı 1600'lü yıllardan itibaren tarihin akışı değişecekti.

Guy Fawkes'den bahsediyoruz tabi ki. Ve onu bize muhteşem anlatımı ile tanıtan V for Vendetta filminden. Bu film onu o kadar başarılı anlatmıştır ki zannımca ikisi bir olmuştur artık. Hayali bir kahraman bile olsa Vendetta adeta Fawkes olmuştur.

İngiliz parlamentosunu, içindeki asilzade ve bürokratlarla beraber havaya uçurmaya çalışan Guy Fawkes, amacına ulaşamadan yakalanmış ve idam edilmiştir. Ancak barut fıçılarını tutuşturmak için yaktığı ateş o gün başarılı olmasa da insanların zihninde gerekli etkiyi bırakmıştı. En azından unutulmadı.

Fawkes, artık namı diğer Vendetta, çıplak gözle görülmeyen bir gerçeği gözler önüne sermişti. Düzenin nasıl yalan üzerine kurulduğunu, demokrasi-özgürlük denilen şeyin aslında sanal bir zincir olarak insanların boynuna ve zihnine nasıl geçirildiğini anlatmıştı bize. Taa 1600'lü yıllarda hem de.

Adı cumhuriyet olsun, krallık olsun, sistem demokrasi olsun, otokrasi olsun değişmeyen bir gerçek vardı. Bir avuç güçlü azınlık, kalabalık güçsüzleri ezmektedir. İşin kötü tarafı oydu ki güçlüler güçsüzleri ikna ederek, onların rızaları ile bunu yapıyorlardı. Beyinlerini hapsetmişlerdi çünkü. Çizdikleri hayali dünyada istediklerini demokrat, istemediklerini terörist ilan edebiliyor, ekonomik olarak sömürdükleri insanların kafalarını kalabalık laflarla karıştırıyor, çoğu zaman da dini kullanarak kendilerini alaşağı etmek isteyenleri din düşmanı olarak gösterip halkın önüne linç için atıyorlardı.

Herşeye muktedir idiler.
Çünkü sistem onların sistemi idi.

Vendetta beynimizdeki zincirleri kırmaya çalıştı. 400 sene öncesinin insanı bunu yapabiliyorsa her türlü teknolojik donanıma sahip, kendini okumuş yazmış ve medeni olarak gören günümüz insanı bundan daha da iyisi yapabilmeli. Kolay kanmamalı, olayları analiz edebilmeli, işin perde arkasını görebilmeli, insanları uyarmalıydı. Ama etrafımıza baktığımızda hiç de bu yönde bir umut görmüyoruz.

Okumuş yazmış tayfa kendi keyfinin derdine düşmüş. Hangi avrupa ülkesi gezilir, şarabın hasi nerede içilir, denizin en temizi nerededir, bu sene hangi renkler modadır, hangi barlar in'dir vb kişisel zevkler peşinde koşarken, alt sınıf ise kısa yoldan nasıl köşeyi dönüp yırtarımın derdinde. İş, siyasal tartışmalara ve hareketlere geldiğinde her iki kaypak gurubun da üst sınıf tarafından kolaylıkla nasıl kullanılabileceği zaten bu yaşam şekillerinden belli. Okumayan, araştırmayan, düşünmeyen, kendisinden daha kötü durumdaki insanların halini görmeyen, onlara sadece bir iki dakikalığına acıyıp hayatına dönen bu insan gurubunun kafalarının içine de barut dolu fıçılar koyup ateşlemek gerekiyor.

Dünya bugün yaşadığımız şekilde olmak zorunda değil. Bu dünya herkese yetebilir. Herkes, istediği yemeği yiyebilir, herkes istediği yeri gezip, istediği yönde kendini geliştirebilir. Herkes insanlığa birşeyler verebilir. Yeter ki bu hedefi talep edelim ve o yolda ilerleyelim.

Ve 5 Kasım'ı her zaman hatırlayalım. 5 Kasım, parlamentoyu veya birilerini değil düşüncelerimizi, beynimizi, kendimizi ateşe vermenin günüdür. O ateş bir kere yakıldı mı, artık insanın kandırılmasına imkan yoktur. O bize neyin gerçek neyin yalan olduğunu gösterecek ayıraçtır.

5 Kasım gününüz kutlu olsun.