Demokrasi için kötüler arasındaki en iyi sistem derler.
Aslında bu tarz sözler, size fark ettirmeden sınırlar çizer. Hangi yönetim biçimleri arasındaki en iyi olandır, sorusu sorulmaz. Sorulsa da klasik bilinen yöntemler söylenir. Denenmemiş yöntemlere hiç girilmez; çünkü girilirse demokrasinin balonu hemen patlayıverir.
Evet demokrasi yukarıda da söylediğimiz gibi aldatmacaya dayalı bir sistemdir. Onu sabah akşam o kadar allayıp pullayarak önümüze koyarlar ki biz de ondan başka bütün yolların yanlış olduğuna inanırız.
Modern anlamdaki demokrasiden önce doğan parlamenter sistem, aslında düzenin nasıl işlediğini gösteren iyi bir örnektir. Eskiden bu meclise sadece seçkinler girebilirdi. Durum değişti mi dersiniz ?
Tüm dünyada zenginler azınlık, yoksullar çoğunluktur. Zenginlerden çok fakirlerin hakkını savunan vekillerin çok olduğu bir meclis, bırakın Türkiye'yi ve bugünü, tarih boyunca demokrasi ile yönetiliyoruz diyen herhangi bir ülkede kurulmuş mudur hiç ? Bu işte bir yanlışlık yok mu ?
Bu durumu ilk fark eden kişi belki de Guy Fawkes idi. Bu yazı da aslında Fawkes ile ilişkili olarak daha önceden yazdığımız "5 KASIM - HATIRLA" yazımızın bir devamı niteliğindedir.
Geçmişte açıkça seçkinlerden kurulmuş bir meclis ile yönetim, (sadece siyasal nedenlerle olmasa da) insanları isyana sevk etmeye başlayınca görüntünün değiştirilmesine karar verildi. Seçkinler ya çok az sayıda girmeliydi ya da hiç girmemeliydi meclise. Ama girenlerin çoğunluğu mutlaka seçkinlere hizmet etmeliydi.
Meclistekileri halk seçsin ama önlerine çıkacak adayları seçkinler belirlesin. Ve bütün bunları öyle bir allayıp pullayalım ki halk, kendi kendini yönetiyor sansın.
Demokrasi ile kapitalizmin sıkı bağlantısına da dikkat çekmek gerekir. Aslında modern anlamdaki demokrasi, kapitalistlerin hiç istememesine rağmen gelişen bir durum. Bu gelişimi kendileri de görünce, halk hareketlerini nasıl isteklerimiz doğrultusunda kanalize ederizin cevabını aradılar ve demokrasi adını verdikleri bugünkü sistemi kurdular. Yani demokrasi, ileride kapitalizmin ne olduğu ile ilgili yazacağımız yazıda daha iyi anlaşılacağı üzere, kapitalizmin yaşaması için bulunmuş bir üst yapı formülüdür. Zincirlerini kırmak için kanlarını akıtanlara, tamam bakın istediğiniz oldu diyen bir sistemdir.
Yani demokrasi bize gösterilen ve anlatılan gibi bir yönetim şekli değil. Gerçekte olanla, olduğunu sandığımız şey arasında derin uçurumlar var. Örneğin bir demokraside derin devlet olmaz. Çünkü karar veren merci halk iradesi olmalıdır. Ama bugün Amerika'dan, Avrupa'ya kadar en gelişmiş ülkelerin bile bir derin devleti vardır. Bir demokraside MİT, CIA gibi gizli servisler olmaz. Çünkü demokraside hiçbir şey gizli saklı olamaz. Ama bütün ülkelerin gizli servisleri vardır.
Sırf bu iki örnek bile bizi nasıl kandırdıklarını gösterir : Gelişmiş devletlerdeki derin devlet demek, aslında bizim tartıştığımız biçimden farklı olarak, ülkelerin 50 yıllık planlarını yapan, bilgileri analiz eden, değerlendiren sistemmiş. İstihbarat örgütü demek, ülkenin güvenliği için bilgi toplayan servis demekmiş. Sanki bu ikisi el ele verip en temel insan hakkı olan yaşama hakkına yıllardır tüm dünyada kastetmiyormuş gibi.
Sen insanları öldür, ülke ekonomilerini boz, sonra ben demokrasi ile yönetilen, insan haklarına saygılı bir ülkeyim de.
Zaten bu basit gerçekten çıkan bir tek sonuç var. Bahsedildiği anlamda gerçek bir demokrasinin kurulabilmesi için öncelikle gelişmiş ülkelerin bu sistemi gerçekten istemeleri gerekmektedir. Demokrasi ancak Birleşmiş Milletler gibi bütün ülkelerin ortak kararları ile ortak adımlarla kurulabilir. Çünkü artık dünya küreselleşmiştir. Bu da olmayacağına göre, demokrasi hiçbir zaman gelmeyecektir.
Siyasetin arka odalarında yapılan pazarlıkların, bütün önemli kurumları ele geçirmiş çok uluslu dev firmaların olduğu (örneğin ilaç ve gıda firmaları bir ürün çıkardıklarında FDA'deki kendi adamlarınca bu ürünlerini FDA'e kolaylıkla onaylatabilmektedirler), ekmek çalanın yıllarca cezalandırıldığı ama ülkeyi soyanın yanına kar kaldığı hukukun, asker olarak ölenlerin ekseriyetinin alt veya orta sınıfa ait olduğu bir sistemin, daha siyah ırka insan gözüyle bile bakmayı tam başaramamış ama dünyanın en özgürlükçü ünvanını taşıyan bir ülkeye sahip böyle bir dünyanın, demokrasi denilen şeyi geliştireceğine inanmak hayal ürünüdür.
Kendi ülkemiz açısından bakarsak, bugün Türkiye'de gördüğümüz bütün siyasal sorunların veya olumlu gelişmelerin hiçbir önemi yoktur. Darbe ile seçim arasında da bir fark yoktur. Darbeci ile demokrat arasında da çok fark yoktur. Tüm bu oyunlar, ilerleme veya gerilemeler, aynı çerçevenin içinde olan olaylardır.
Oysa bize çizilen bu çerçevenin değişmesi gerekmektedir.