20 Mayıs 2014 Salı

NEDEN KADERCİYİZ ?

Maden kazası sonrası hükümet tepkileri azaltmak için kaderciliğe sarılmaya başladı. Tabi okumuş kesimimiz haklı olarak bunun kader ile bir ilgisi olmadığını, tamamen insan hata ve ihmali olduğunu anlatmaya çalıştı.

Ama anlatamadı.

Neden Anadolu insanı (Trakyayı dışlamıyoruz Anadolu insanı derken) bu kadar kaderci ?

Neden bu kadar mantıklı ve akılcı açıklamalara rağmen hala bu ölümlerin kader olduğuna inanıyor ?

Cahillikten mi ?

Anadolu insanı nasıl ki anlayamadığı olayları kadercilik ile açıklarsa, okumuş tayfamız da anlayamadığı toplumsal olayları cehalet ile açıklamaya çalışır.

Kaderciliğin cahillikle bir ilgisi yoktur.

Kaderciliğin en önemli nedeni toplumsal yapımızdan kaynaklanır, ki bunu ayrı bir yazı dizimiz ile açıklayacağız.

Kaderciliğin diğer çok önemli bir nedeni ise umuttur.

Evet bildiğimiz ümit etmek, geleceğe umutla bakmak.

Ki bu umut, çaresizlikten kaynaklanır.

Anlaması zor değil. Madenciler üzerinden gidelim. Yeri göğü inleten beyaz yakamız olayları unutmaya, gündelik hayatına dönmeye başladı. Sağ kalan madenciler unutulmaya başlandığından, "kaderleri" ile yalnız başlarına yüzleşmek zorundalar.

Ne yapabilirler ki ? Bu yoksulluklarından nasıl kurtulabilirler ki ? Yarın yine o madene girmek zorundalar yoksa aç kalacaklar. Nesillerdir mücadele edip duruyorlar ama bu kısır döngüyü kıramıyorlar. Zaten ne yapmaları gerektiğini de bilmiyorlar.

İşte bu çaresizlik kaderciliği körüklüyor, çünkü kadercilik onlara bir umut veriyor. Allah'ın bir bildiği vardır diyorlar. Eğer sabredersek, bir gün bizim de yüzümüz gülecek diyorlar. Bizi sınıyor şuan diyorlar. Kendilerine el uzatan olmadığından, ellerini Allah'a açıyorlar mecburen.

Siz zannediyor musunuz ki o türbelerdeki insanlar, ağaçlara adak adayanlar hep bunu cahillikten yapıyor. Gidin konuşun, çoğu çaresiz hissettikleri için bu yollara başvuruyorlar.

Allah göstermesin, kanser olduğunuzu varsayın. Öyle oturduğunuz yerden değil, bayağı bir hayal edin bunu gözünüzü kapatıp. Bütün doktorlar çaresiz. Siz çaresiz. Ölümü bekliyorsunuz. Biri geliyor, şu kocakarı ilacını uygulayanlar veya şu hocaya okutanlar şifa bulmuş diyor. Ne yaparsınız ? Ne kaybederim ki deyip gitmez misiniz ?

Kadercilik, cehaletten değil, çaresizliktendir.

İnsanoğlu yapı itibariyle nankör olduğundan çaresiz kalmadığı sürece Allaha yüzünü dönmez. Bu nedenle genel bir kural olarak, eğer biri dine sarılıyorsa, bilin ki çaresizdir diyebiliriz.

Ve o din bize, çaresiz olana el uzatmamızı söylüyor. Ne kadar ilginç !

15 Mayıs 2014 Perşembe

BEYAZ YAKALININ İŞÇİ SEVGİSİ

Soma'daki acı olaylar karşısında insanların verdikleri tepkilerden, hislerinden, üzüntülerinden zerre şüphem yok.

Ama o üzülenlerin, işçi dostu görüntüsü vermelerine ise inanmıyorum. Aşağıdaki yazıyı aslında 1 Mayıs'ta "beyaz yakalıların" sosyal medyada, işçileri sözde destekleyen sözlerine istinaden yazacaktım ama fırsat olmadı. Sonra şu, sedyeyi kirletmek istemeyen işçinin fotoları paylaşılıp, kurban olurum sana benzeri yorumları görünce dayanamadım.

Şu beyaz yakalının samimiyetini bir görelim bakalım.

Eyy beyaz yakalı,

İşçi çocuklarının gittikleri kafelere gitmeyen sen değil misin ? Onların olduğu ortamı rahatsız edici bulan?

Avmde, lokantada, tatil yerinde, hatta facebookta, burası iyice "amele" doldu diyen ve amele kelimesini aşağılayıcı bir tabir olarak kullanan sen değil misin ?

Zor çalışma koşullarından dolayı beyaz atletiyle dolaşan işçiyi görünce "ıyy kıro" deyip yüzünü ekşiten sen değil misin ?

Sen değil misin, aynı davranışı (örneğin saygısızca bir şeyi) işçi yapınca hemen fırçayı basan ama patronun yapınca ona şirin gözükmek için ses çıkaramayan ? Şimdi mi aklına geldi işçinin de insan olduğu, beyaz yakalı ?

Sen değil misin zam dönemlerinde patronun tarafına geçip, kendi kariyerin için işçiye karşı patronun cebini savunan ? Şimdi neden kızıyorsun iş yeri sahiplerine, az para veriyorlar diye ?

Oturduğun yerden Soma'da iş güvenliği tedbirlerini almayan patrona kızıyorsun ama söyle bakalım beyaz yakalı, kendi iş yerinde patronun, işçiler için iş güvenliği tedbirini almayınca ne yaparsın ? İstifa mı edersin ? Güldürme beni beyaz yakalı. Ama bakanlara istifa edin demesini biliyorsun. Fatih Altaylı başbakandan emir alıp haberleri değiştirince, onurun varsa istifa et diyorsun da patron senden bir gerçeği manipüle etmeni istediğinde (örneğin işçilere zam vermemek için firmanın zararda olduğunu söylemek) istifa mı ediyorsun beyaz yakalı ? Yoksa istediği şeyi yapıyor musun ?

Söylesene beyaz yakalı, patronunun işçileri tazminatsız işten attığını öğrendiğinde ne yaptın veya ne yaparsın ? İstifa etmeni geçtim, bir kere olsun patronun karşısına geçip, bu yaptığınız doğru değil diyebildin mi veya diyebilir misin beyaz yakalı? Yoksa sen ancak facebookta, tweeterda mı kükrersin ?

Bak Tayyibe Amerikan maşası diyorsun, patronlara para için insanların kanını emen vampir diyorsun. Söyle beyaz yakalı, sen patronunun maşası değilsin de nesin? İşçi ile patronlar karşı karşıya kaldığında kimin tarafında yer aldın beyaz yakalı? Hadi onları geçtim, işini sağlama almak, daha fazla yükselmek ve para kazanmak için hiç sevmediğin patronuna onu seviyormuş gibi davranmadın mı beyaz yakalı ? Maşa olmak bu demek değil mi beyaz yakalı ?

Bugün işçi sendikaları neden genel greve gidip iş bırakmıyor diye yazıp duruyorsun beyaz yakalı. Söyle bakalım sen de katılacak mısın bu greve ? Patronunun karşısına çıkıp, ben üç gün işçilerin grevine katılıcam, çalışmıcam diyebilir misin ? O zaman niye kızıyorsun sendikalara beyaz yakalı ?

Söyle beyaz yakalı, senin Tayyip'den veya eleştirdiğin o insanlardan ne farkın var sahiden ?

Tayyip en azından senden daha dürüst. İkiyüzlü davranmıyor. Senin gibi arkadan vurmuyor. Açık açık içindekini söylüyor. Bu anlamda Tayyip, senden daha iyi bir insan beyaz yakalı.


14 Mayıs 2014 Çarşamba

MADEN İŞÇİLERİ VE GEZİCİLER

Yine bir maden faciası ve yine katliam gibi ölümler.

İnsan konuşmaya, yazmaya bile utanıyor ama söylemeden de edemiyor işte.

Buradaki yazıların amacı aslında sorunlarımızın neden çözülemediğinin ve nasıl çözülebileceğinin üzerine analizler yapmak.

Çözümsüzlüğün en önemli nedenlerinden biri, ikiyüzlülüğümüz ve bencilliğimiz. Sadece karşımızdakileri değil, kendimizi de kandırmaya çalışmamız.

Bu ölümlerden kim sorumlu ? 12 senedir iktidarda olup da maden işçilerinin koşullarını düzeltmeyen iktidar mı ?

Maden işçileri üzerinden anlatarak, bakalım öyle mi gerçekten ?

Eminim ki o maden işçilerinden azımsanmayacak kadarı AKP'ye oy vermiştir. Kendileri için hiçbir şey yapmayan bir partiye.

Peki son yıllarda daha çok sesleri çıkan ve ülkelerine sahip çıktıklarını söyleyen geziciler, bunun nedenini biliyor mu veya anlamak için hiç çaba gösterdi mi ?
Hayır, çünkü onların gözünde ülke meselesi hukuk, demokrasi, cumhuriyet vb kavramlardan ibaret. Onların tartışma alanında kasetlerde ne çıkmış, Feyzioğlu ne kadar haklıymış, saat 10'dan sonra içki yasak mı olurmuş vb. konular vardır.

Bunların hiçbiri madencinin derdi değil.

Girsek biz de o kara deliklere, çalışsak orada hayatımızı riske ederek her gün saatlerce. Bakalım o zaman derdimiz, devlet demokrasi ile mi padişahlık ile mi yönetiliyor olurdu yoksa çocuğumuzun karnını doyurabilmek mi?

Geziciler bunları anlamaz; çünkü seçkincidir. Halktan kopuktur. Kendi isteklerini halkın istekleri sanırlar. İki gösteri yaptılar diye devrim yaptıklarını ve diğer illerdeki birkaç gösteriye bakıp tüm Türkiye'nin arkalarında olduğunu zannedecek kadar hayalperesttir.

Çünkü okumuşluklarına güvenerek devletin asıl sahibi olduklarını, her şeyin en doğrusunu kendilerinin bildiklerini zannederler. O nedenle anlayamazlar, işçiler onlarca yıldır işçi düşmanlarını neden iktidara taşıyıp duruyorlar. Anlamadıkları için de AKP'ye oy verenlere makarnacı, koyun deyip aşağılarlar.

Oysa cevap çok basit :

Geziciler yüzünden AKP'ye oy vermekteler.

AKP'den önce de o maden işçileri o ağır şartlarda çalışıp ölürken, televizyonlarda "beyaz yakalı"ların şen şakrak, eğlenceli hayatlarını izliyorlardı. Onlar kara madenlerde ölümüne çalışırken, bizim, pazartesi sendromunu ülkenin en önemli iş hayatı sorunu haline getirmemize öfkeleniyordu. Bizden çok daha fazla çalışıp bizden çok daha kötü hayat şartlarında yaşamalarına bakıp bize karşı bileniyorlardı.

Ve bir gün bir parti çıktı. İlk defa bu seçkinciler sistemi ile (bakınız : TEK DİŞİ KALMIŞ CUMHURİYET başlıklı yazımız) mücadele edeceğini söyleyen ve kendi değerlerini yücelten birilerini gördüler siyaset sahnesinde.

Belki biliyorlardı onların da diğer partiler gibi kendileri için bir şey yapmayacaklarını. Ama en azından bu parti o okumuş züppelerin de gezicilerin de hayatını mahvetmeye kararlı idi.

Böylece madenciler ölürken, tvlerde, sosyal medyada, gazetelerde oturduğu yerden "ah ne acı" diye mesajlar atıp, hemen ardından, tatili hangi ülkede geçireceğinin planlarını yapanları artık görmeyeceklerdi. 1 Mayıslarda işçi yandaşıymış gibi davranıp, çalıştığı firmadaki işçilerin terinden ve görünüşünden iğrenip onları kendinden küçük gören ve yönetilmeye muhtaç olarak görenlerin o pis gururlarından kurtulacaklardı. Bugün üzülüp, iki gün sonra maden işçilerinin dertlerini unutarak, o hep sızlandıkları patronlardan çok da farklı bir hayat yaşamayan bu insanların iki yüzlülüklerini görmeyeceklerdi.

Birilerinin onlara haddini bildirmesi gerekiyordu ve bu AKP olacaktı.

Gezicilerin ve okumuşların anlamadıkları şey buydu. Halktan kopuk olan kimse halkı yanına alamaz. Bu nedenle geziciler de okumuş tayfası da yenilmeye de mahkumdurlar.

Ve işin acı tarafı, onlar yenildikçe, ülkeyi aydınlığa çıkaracak çözümler üretip uygulayacak kadrolar yetişmemeye başlayacak.

...

Başımız sağolsun