24 Kasım 2015 Salı

UZAYLILAR GERÇEK Mİ - 2 : İLLUMİNATİ KARTLARI

Uzaylılar ve illuminati ? Ne alaka mı dediniz ?
Hemen izah edelim.

Önce illuminati kartlarından bahsedelim.

İlluminatiyi maşallah bilmeyen yok. Sokak röportajlarında cumhuriyetin ilan tarihini bilmeyenlerin bile illuminatiyi bildiklerini gördüğümde çok şaşırmıştım.

Biz, pek bilinmeyen bir şeyden, illuminati kartlarından bahsedeceğiz.

1985 yılında Steve Jakson adında bir kişi, "illuminati, yeni dünya düzeni" adında bir oyun çıkartır. Dünyayı yönetmek için bir komplo oyunudur bu. Bu oyunda bir takım resimli kartlar vardır. Kartların üzerinde de oyun kuralları yazar. Şöyle şöyle olduğunda bu kartı kullan gibi. 1995 yılında bu kartlara yenileri eklenir.

Neden bu kartlardan bahsettiğimizi aşağıdaki örnek karttan görebilirsiniz.


Evet bu kart, 2001 yılındaki ikiz kulelere saldırıları gösteriyor.

Gerçekten böyle bir şey olabilir mi ? İkiz kulelere saldırı olayı, yıllar öncesinden planlanmış olabilir mi ?

Kulağa çok fantastik geliyor ama illuminati kartlarında başka ilginç şeyler de var.

Bu kartları belki başka bir yazı konusu olarak bırakıp, uzaylılarla bu konunun ne ilgisi olduğuna bakalım.


Görüldüğü üzere bu kartlarda, uzaylı istilasından bahsediliyor. Empire state binasına saldıran, birilerini kaçıran ve devletlere maddi yardım veren uzaylı resimleri var.

Peki ne anlatıyor bu resimler ?

Gelecekte uzaylı saldırısı olacağını mı ?
Uzaylıların illuminati ile işbirliği içinde olduklarını mı ?
Yoksa uzaylıların da bir kurgu olduğunu mu ?

Evet, uzaylılar gerçekse, illuminatinin onlarla ne ilişkisi var ? Veya İlluminati uzaylıların dünyayı istila edeceğini nerden biliyor ?
Yok uzaylılar gerçek değilse, böyle bir kurgu tüm dünyayı inandıracak şekilde nasıl yapılabilir ? Dünyada ufo teknolojisi mi var ? Hadi diyelim var. Uzaylı diye ortada dolanacak bir sürü canlı olacak. Bunlardan bazıları insanlar tarafından yakalanabilir. Onların uzaylı olmadığı anlaşılmayacak mı ?

Tabi bütün bunlara, elde delil yok, üç beş karta bakıp, ki bu kartların da gerçek olup olmadıkları meçhul, hayal görüyorsunuz da denilebilir.

Devam edeceğiz...

10 Kasım 2015 Salı

RAHAT, HAZIR OL, ATA'YI AN

10 Kasım'ların vazgeçilmez görüntüsü, bilindiği gibi trafikte, işyerinde, evde, heryerde hazır ola geçip 1 dk saygı duruşunda bulunmaktır. Dünyada benzer başka örnekleri var mıdır bilmiyorum ama oldukça ilginç bir anma şeklimiz olduğu açık.

Saygı duruşunun nerden geldiğini pek bilmiyorum ama öyle görülüyor ki Müslüman veya Türk geleneği değildir. Muhtemelen batıdan alınmış bir uygulamadır. Ama köklerinde askerlik olan bir millet için benimsenmesi oldukça kolay olmuştur herhalde.

Millet olarak her konuda biraz şekilciyiz, taklitçiyiz. Araştırmayı, anlamaya çalışmayı sevmeyiz. Hazır reçete isteriz (teknoloji uretemez olup da onu bu kadar cok kullanan bir millet olusumuz da buradan geliyor). Asker millet olmamızın da bunda etkisi vardır. Emir almayı severiz. Güç elimize geçtiğinde emir vermeyi de severiz. Bir buyuge itaat etmeyi severiz. Bu da bizi sorgulayici bir insan yerine itaat eden ve sekillere, simgelere, adetlere cok takilan insanlara donusturur.

Saygı duruşu, genelde siyasal durumlarda yapılan bir eylemdir. Ölmüş bir yakınınızın mezarını veya dini bir büyüğün türbesini ziyaret ettiğinizde saygı duruşunda durmazsınız. Ama çanakkale şehitleri için, Atatürk, Che guevera gibi liderler için, ülkesi için şehit olmuş birisi için saygı duruşunda durursunuz. Çünkü saygı duruşu, ben o kişinin (siyasal) yolundan gidiyorum demenin hızlı bir yoludur. Ama tamamen şekilseldir. Hiçbir öz ve anlam içermez.

Şekilciliği dini değerlerimizde de görürüz. Domuz etini yemek nerdeyse en büyük günahlardan biri haline gelmiştir. Herkes çok hassastır bu konuda. Ama kul hakkı yemekte sorun yoktur.
Namaz kılmak çok önemlidir ama namazda okuduğumuz ayetlerin anlamlarını bile bilmeyiz. Çünkü uydum imama deyip, topu ona atarız ve vicdanen hiçbir rahatsızlık da duymayız.

Din konusundaki taassublarımızın aynısı "çağdaşlık" konularında da var. Atatürkçü okumuş insanlarımız her 10 Kasımda hazır ola geçerek, Ata'nın yolunda yürüdüklerini düşünüp rahatlamaktadırlar. Atatürkçülükten anladıkları 23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim'de gerici dediklerine laf sokup, eve bayrak asmaktır. Ve tabi ki 10 Kasımda 1 dk saygı duruşunda bulunmayan, iyi bir Atatürkçü ve çağdaş değildir. Kendini "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" diyerek tanımlayanlardan da herhalde hazır ola geçmek dışında bir şey beklemek tuhaf olurdu.

Bunlara şaşırmıyoruz. Çünkü hepimiz bu toprağın insanlarıyız. İlerici denilenlerle gerici denilenlerin, demokrat denilenlerle diktatör denilenlerin hamuru aynıdır. Mesele, birisinin elinde imkan varken, diğerinde olmamasıdır. Demokrat geçinenin eline güç geçti mi, içindeki o hamur devreye girip onu bir anda diktatöre çevirebilmektedir.

Okumuş olmak maalesef pek bir şey değiştirmiyor. Bu halkın %60'ı aptal/cahil der ama Atatürk'ün okuma yazma dahi bilmeyen, saltanata ve din adamlarina gonulden bagli o aynı halka güvenerek ülkeyi kurtardığını görmek istemez. Atatürkle Erdoğan'ı okudukları kitap sayıları ile kıyaslayıp Atatürk'ün ne kadar çok kitap okuduğunu anlatır ama kendi okuduğu kitap sayısı Erdoğan'ın okuduklarını geçmez.

Atatürk tam bir eylem adamı iken, bu haldeki gunumuz "çağdaşının" kendini Atatürkçü görmesi ile, İslam'ı anlamamış bir "gericinin" kendini Müslüman görmesi arasında bir fark var mı sizce ?

Biri 10 Kasım'da "dikilerek" çağdaş olduğunu sanır, diğeri "eğilerek" Müslüman olduğunu sanır.

İkisi de inandıkları siyasi ve dini ideolojinin özünü anlamamıştır. İkisi de birilerinin kendileri yerine bir şeyler yapmasını bekler. Çağdaş olanın kurtarıcıya, gerici olanın hocaya ihtiyacı vardır.

İşte bu nedenle, bu topraklarda ilerici ile gerici kardeştir. Aralarında fark yoktur. Tek yapılan vicdanı rahatlatacak bir eylem bulmaktır.

O halde fazla düşünmeyip hazır ola geçelim ve buyuk ustaya saygimizi sunalim.