1938'den 1950'ye kadar süren İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanlığındaki Türkiye siyaseti, hem dindarlarca hem de bazı Atatürkçülerce eleştirilir. Dindarların bir kısmının eleştirme nedeni, Atatürk'e doğrudan laf atamamaları, önce İnönü'den başlayıp, alıştıra alıştıra Atatürk dönemine gelmek istemeleri. Bunlara karşı çıkan Atatürkçüler ise yine Kemalist reflekslerce (Atatürkçü mü Kemalist mi yazımıza bakılabilir), olmaz öyle şey deyip İnönü dönemini pir-ü pak ilan ederler.
Sırf dindarlar eleştirmesin diye gerçekleri görmezden gelecek değiliz.
Atatürk devrimlerinden, ilkelerinden uzaklaşma, 1950 yılında Demokrat parti dönemi ile başlamaz. İnönü dönemi ile başlar. Biz burada bu büyük dönüşümün en önemli adımından bahsedeceğiz.
Bugün Türkiye, Erdoğan hükümetinin elinde kıvranıyorsa, nedeni İnönüdür.
80 ihtilali ile devlet, dindar nesil yetiştirdi ve devlet kademelerine yerleştirdiyse, nedeni İnönüdür.
Bugün Türkiye, darbelerden geçmişse, nedeni İnönüdür.
İnönüdür, çünkü, bütün bu işleri planlayan Amerika'yı bu topraklara sokan kişi İnönü'dür.
Emperyalizme direnebilmek için Sovyetler ile dost olmayı zaruri sayan Atatürk dönemi Türkiyesinden, ikinci dünya savaşı sırasında ve sonrasında, Sovyetler ile papaz olan İsmet İnönü Türkiyesine geçilmiştir çünkü.
Buna bir de Sovyetlerin ikinci dünya savaşından süper güç olarak çıkması eklenince, tırım tırım tırsan İnönü, çareyi, batıya entegre olmakta, daha doğrusu sömürge olmakta arar. Yedi düvele karşı verdiği kurtuluş savaşı destanı ile kurulan Türkiye, çok geçmeden Sovyet korkusu ile yaşamaya başlar.
Ve Türkiye belki de tarihte görülmemiş bir şey yapar.
Amerikanın ve Avrupa'nın kapısını çalıp, bizi sömürmeleri için adeta yalvarır. Her oluşumlarına bizi almalarını ister. Ülkenin kapıları, kendilerine ardına kadar açıktır. Yeter ki Türkiyeye "üs" kurup, bu toprakların Amerika'nın himayesinde olduğunu Sovyetlere ima etsinler.
Türkiye, yeni kurulan Dünya Bankasından ve diğer Amerikan kaynaklarından, hiç ihtiyacı olmadığı halde borç almaya çalışır. Maksat onlarla bir şekilde işbirliği içerisine girmektir. Türk yetkililer Amerikada, borçlanmak için kapı kapı dolaşır. Ekonomiyi onların ellerine teslim etmeye hazır bir Türkiye vardır artık.
Türkiye, Amerika'nın yakasına yapışmıştır. Türkiye ile o zamanlar pek ilgilenmeyen Amerika'ya, Türkiyenin ne kadar stratejik öneme sahip olduğu anlatılır. Amerika bu ülkeyi sahipsiz bırakmamalıdır. Adeta zorla Amerikayı Türkiyeye sokar. Böylece Truman doktrini ve Marshall planlarının uygulamaya konulması ile Türkiye amacına da ulaşır.
Ve böylece utanç verici, onur kırıcı ikili anlaşmalar imzalanmaya başlanır Türkiye ile Amerika arasında. Artık Amerika, ekonomiden, siyasete, eğitimden askeriyeye kadar her konuda söz söylemeye yetkili kılınır. Memleketi Amerikalı danışmanlar doldurmaya başlar.
1950 yılından sonra iktidara gelen Demokrat parti, aslında bu politikaların devamını sağlamıştır sadece.
Tarihi bilmeden, sadece ideolojik sloganlarla yorum yapmak sevdiğimiz bir huydur. Dinciler de o dönemi eleştirirken bu konuları hiç açmazlar. Neticede ekmek yedikleri tekneyi hedef yapmak istemezler. İnönü dönemini savunan Atatürkçüler ise zaten bunları bilmez.
Peki İnönü, Emre Kongar gibi bazı bilim adamlarının söylediği gibi demokrasi kahramanı değil miydi ? İktidarını kendi isteği ile bırakmamış mıdır ?
Bunlardan da diğer yazımızda bahsedeceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder