22 Haziran 2012 Cuma

HAKLI OLAN MI GÜÇSÜZ OLAN MI

Zaman içerisinde insan davranışlarında, düşüncelerinde değişiklik olması normaldir. Yeni koşullar yeni düşünceler yaratabilir, her ne kadar insanın fikrini değiştirmesi çok zor olsa da. Ama öyle anlar gelir ki insan fikrini, davranışı değiştirdiğinde öncekisinden utanç da duyabilir. Bu tarz durumlara düşmemek için olaylara belli ilkelerle bakmak gerekir. Böylece hem sonradan pişman olacağımız yanlış düşüncelere kapılmaz hem de tutarlı olmanın yolunu bulmuş oluruz.

Özellikle siyasal alandaki konularda çoğu zaman insanlar nasıl düşünmesi gerektiğini, nasıl karar vereceğini şaşırabilmekte. Dahası bir konuda verdiği tepki benzer başka bir konuda verdiği ile çelişebilmekte. Bu durum onu etkilere karşı da açık bırakmakta, bir düşünme yöntemi olmadığından, kendisi fikir üretmek yerine fikirlerini beğendiği kişilerin o konudaki fikrine bakmakta ve o öyle diyorsa doğrudur diye onun dediğini tekrar edip savunmakta.

Doğal olarak insanlar olayları kendi düşünceleri ile yargılar. Fakat bunun altında yatan asıl duygu haklı olma duygusudur. Kendi düşüncesini ve o düşüncede olanları haklı, karşı tarafı haksız olarak niteler ve buna göre tavır alır. Ama haklılık/haksızlık görecelidir ve neticede karşı taraf da kendisinin haklı olduğunu düşünür. Ayrıca özellikle siyasal olaylarda yoğun bir bilgi bombardımanına tabi tutuluruz. Medya bizi istediği gibi yönlendirmek için haklıyı haksızı birbirine karıştırır.

O halde olaylara daha farklı bir yoldan bakmak lazım. Bu yol da kimin haklı kimin haksız olduğu değil kimin güçlü kimin güçsüz olduğudur.

Güçsüz olanın yanında olmak bize hem değişen şartlarda farklı davranmamanın ilkesini hem de karşımızdaki ile empati kurup insani davranmanın yolunu açar. Fikirleri bizimkinden tamamen zıt olan insanların yaşadığı sorunlarda onların yanında yer alabilmemizi sağlar. Bu kişiler ilerde güçlenir de karşıt güçlerden öç almaya kalkışırsa yine güçsüzün yanında olarak niyetimizin belli bir ideolojik düşüncedeki bir sistemin değil kimsenin ezilmemesini sağlayan bir sistemin savunucusu olmayı sağlar. Böylece körü körüne din olur, siyasal düşünce olur bir ideolojinin kalıpları arasında sıkışıp, yanlış uygulamalara da sessiz kalmayı önlemiş oluruz. Medyanın beynimizi yıkamak için, yapılan haksızlıkları haklı göstermek için yalan yanlış yapacağı propagandalara da kanmamış oluruz.

Bütün toplumların ihtiyacı olan şey de budur gerçekte. Güce tapma uzun yüzyıllardan beri insanlığın sorunudur. Güce tapılması ve ona sahip olunmaya çalışılmasının nedeni onun hiç yerilmemiş, tam tersine doğrudan yada dolaylı olarak hep övülmüş olmasıdır. Oysa haklı dahi olsa güçlünün eleştirilmesi gerekir. Hakkı olanı alırken bile elindeki gücü kullanarak istemese bile sınırı aşıp güçsüz olanın hakkına da tecavüz edebilir. O nedenle güçlü olan her daim bu gücü kullanırken korkmalı, tereddüt etmelidir. Atak ve cesur davranmamalıdır. Bunun yolu da gücün ve güce sahip olmanın eleştirilmesidir. Böyle ideal bir toplumda hiç kimse tek başına güce sahip olmaya kalkışamaz. O gücü birileri ile paylaşıp sorumluluğu dağıtmak ister. Bu da zaten demokrasin tanımıdır. Gücün belli ellerde toplandığı bir ortamda demokrasi olamaz. Demokrasi için gücün paylaşılması gerekir. Gücü elinde tutanın o gücü paylaşmayı istemesi için de hangi düşüncede olursa olsun herkesin gücü ve güçlünün kararlarını eleştirmesi gerekir; kendi çıkarına olsa bile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder