Gezi direnişinde medyanın tavrı herkesin malumu. Yalnız medyada çıkan haberlere bakınca gizli niyetlerine dikkat çekmek gerekiyor.
Medya birkaç aşamalı bir süreçten geçerek vermekte gezi direnişini.
Birinci aşamada hükümet korkusu nedeniyle sessiz kaldı. İkinci aşamada direnenlerin baskısı ile haber yapmak zorunda kaldı. Üçüncü ve içinde bulunduğumuz şuan ki aşamada gezi direncini anlamaya çalışır gözükmekte ama fazla hissettirmeden zihinlerde olumsuz bir altyapı oluşturmaya çalışmakta. İleride olacak dördüncü aşamada ise gezi direncine karşı gelen sesleri daha çok vermeye başlayacak sanırım.
Şuan yaşanan durumda tv’ye çıkan herkes gezi direncini yapan insanların yanında gibi durmakta, hak vermekte. Fakat pek çok yorumcu, sözlerine destek cümleleri ile başladıktan sonra “ama”lı cümleler kurmaya, olan ve olabilecek sözde tehlikelere parmak basmaya başladılar. İşte bu ama’lı cümleler aslında dördüncü aşama için, yani gezi direncini toplumda kötü göstermek için altyapıyı oluşturuyor ve tv’de direnci gerçekten destekleyenler bunlara doğru düzgün karşı gelmeyerek farkında olarak veya olmayarak çanak tutuyor.
Yapılan eleştirilerin biri, bu direncin büyüdüğü söylenen Türkiye’ye verdiği zarar. Yok büyüyen ekonomi zor durumda kalmaktaymış, yok dünya siyasetine oynayan Türkiye’yi geri götürmekteymiş. Dış mihraklar bu olayı yönetmeye çalışmaktaymış. Başbakan da hatta ellerinde bununla ilgili bilgiler/belgeler olduğunu söylemişmiş.
Olayları yaptıranlarla ilgili eskiden medyada fotoğraflar, bilgiler çıkar ve gazeteciler de bunları araştırırdı; kimdir bu kişiler, bağlantıları nelerdir, kime çalışmaktadır. Halk da bir fikir sahibi olurdu böylece. Artık görüyoruz ki hükümet ne derse ona inanmak zorundayız. Bize gösterebildikleri hiçbir belge, kayıt yok. Reyhanlıda da aynı şeyi yaşadık. Esad’ın ajanlarının yaptığı söylendi ama halka hiçbir kanıt gösteremediler. Onlar ne derse ona inanmamızı bekliyorlar.
Bu iddianın altında açıkça söyleyemedikleri başka bir şey daha var. Her kim hükümete karşı gelirse, ekonomiyi bozmak istiyordur. Her kim isyan ediyorsa, dış güçlerin oyununa geliyordur. Her kim hakkını ararsa büyüyen Türkiye’nin önünü kesiyordur. Yani direnecek herkesin bozguncu olduğunu kafalara çaktırmadan yerleştirmeye çalışıyorlar. Herkes biat etmelidir, çünkü müthiş bir hükümetimiz vardır.
İkinci eleştiri, yerel provokatörler yönünde. Bazıları vandallar diyor, bazıları aşırı uçlar diyor, bazıları kargaşa çıkarmak isteyen birileri diyor ve akıl veriyorlar. Aman bunlara dikkat.
Göstericileri bu kadar düşünmeleri gözlerimizi yaşartmakla birlikte, biraz sosyal medyayı takip etseler, göstericilerin bu uyarıları kendi kendilerine verebilecek akılda olduklarını ve herkesin birbirini bu konuda uyardığını görürdünüz. Ama zaten onlar, sosyal medyayı gayet iyi takip ediyorlar, bu uyarıların yapıldığını da biliyorlar. Amaçları gösteri yapan gurupların başıboş, kontrolsüz olduğunu halka gösterip gözden düşürmek.
Bu eleştirinin altında yatan diğer mesaj ise, gösteri yapan gurupların çoğunluğunu bunların oluşturduğu izlenimini vermek. Her kanalda, her tartışmada bunu tekrar edip duruyorlar ki insanlar bu vandalların sayılarının çok kalabalık ve göstericilerin bunlardan ibaret olduğunu, hepsinin amaçsız, ne istediğini bilmeyen, cahil guruplar olduğunu sanıp gerçekten çapulcu olduklarını düşünsün ve empati kurmasın.
Bir diğer çok tekrarlanan eleştiri, kamu mallarına verilen zararlar. Bunu o kadar çok söylüyorlar ki sanırsınız İstanbulu yaktılar. Gösterilerden bahsederken 3-5 ağaç için deyip küçümseyerek başlıyorlar konuşmaya ama gerçekten 3-5 münferit olay için geçiştirmeyip üstüne basa basa söylüyorlar.
Amaç tabi halkın dikkatini başka yere çekmek. Yakılan araçları dillerine dolayıp, yaralanan binlerce insanı, durumu ciddi onlarca insanı, ölen insanları unutturmaya çalışıyorlar. Zaten medya da bu konuda görevini layıkıyla yerine getirip, binlerce polis şiddeti foto ve videosu varken üç beş gaz videosunu bu tür olayların videoları ile birlikte koyarak, sanki eşit derecede oluyorlarmış ve bunlar olduğu için polis şiddet uygulamış demeye getiriyor.
Aslında bu şekilde konuşanlarla bir deney yapmak lazım. Bunları toplayıp taksimin ortasına koyacaksın. Etrafını polisle çevirip üç gün boyunca üzerlerine biber gazı ve su sıkıp, coplayacaksın. Üç günün sonunda polisi geri çekip önlerine boş polis araçlarını, kaldırım taşlarını bilinçli olarak koyacaksın, gösterilerde yapıldığı gibi. Bakalım ne yapacaklar. Bakalım nasıl bir ruh halinde olacaklar. Bakalım hala sandalyelerine yaslanıp böyle rahat konuşabilecekler mi.
Bu yazar ve yorumcular bir yandan provokatörlerden bahsedip bu tarz olayların olabileceğini ve oyuna gelinmemesini söylerken, bir yandan da bu olayları göstericilerin tümüne mal ediyorlar. Maalesef tv'ye çıkan direnişi destekleyen konuşmacıların ağzından bu olayların nasıl abartıldığı ve göstericilerle bir ilgisi olmadığı doğru düzgün dile getirilmiyor. Hatta bunu başbakan her konuşmasında söylemesine rağmen cevap vermiyorlar. Oysa ki orada günlerce o kadar eziyet çekip de hala sakin durmayı başaran ve bunu genç olmalarına rağmen yapan o insanlar her türlü övgüyü hak ediyor.
Ayrıca bunlar ne değerli bir kamu malıymış ki, insan hayatından daha önemli. Bu arkadaşlar merak etmesinler. Direnci destekleyen insanlar aralarında para toplayıp o masrafları öderler; peki siz yaralanan binlerce insanın maddi manevi kayıplarını nasıl ödeyeceksiniz. Ölenleri nasıl geri getireceksiniz. Mala zarar geldi diye, insanları öldüresiye dövmek, hatta öldürmek mi lazım, yoksa bunu yapanları yakalayıp gözaltına mı almak lazım. İnsan hayatı, şerefi o birkaç binlik tl'lik araçtan daha mı değersiz ki araca tekme atanın videosunu tekrar tekrar veriyorsunuz da, insanların öldüresiye dövülmelerini yayınlamıyorsunuz.
Başbakan ve medya, olayları yakıp yıkma olarak anmaya çalışıyor ki, hem verilen mesajlar anlaşılmasın, hem gösteri yapılması engellensin, hem de şiddete bahaneler bulunsun. Ama artık iyice görüldü ki medya nasıl haber yapacağını, yalaka yazar ve konuşmacılar neler söyleyeceğini, başbakana göre ayarlıyor. Bu söylemleri ile asıl istedikleri göstericilerin acılarını, emeklerini hiçe indirerek onları kızdırmak. İnsanlar seslerini duyurmaya çalışırken onları çapulcu diye nitelemesinin nedeni bu. Amaçları özgürlük olan ve bunun için dayak yiyen, günlerdir taksimde yatıp kalkıp insanları halkın gözünde yakıp yıkan konumuna indirip, onların sinirlenerek taşkınlık yapmasını bekliyorlar ki hemen linç kampanyalarını başlatsınlar.
Ama oradaki gençler, inatçı ve dirençli oldukları kadar ne yaptığını bilecek kadar olgun insanlar da aynı zamanda.
Bu nedenle başaramayacaklar
9 Haziran 2013 Pazar
6 Haziran 2013 Perşembe
GEZİ DİRENENLERİ NE İSTEDİĞİNİ BİLİYOR MU ?
Gezi direnişinde artık medyada, ne istiyor bu insanlar soruları dolaşmaya başladı doğal olarak. Verilen cevaplar, hayatıma karışma etrafında birleşiyor.
Fakat rahatsızım bu cevaptan.
Talepler daha çok içki yasağı, kürtaj, Avm gibi vb gündelik hayata yönelik kontrollere karşı geliyor. Bunun da iki tehlikesi var. Birincisi, orada bulunan herkesi kapsayacak bir ortak payda değil bu. Ki zaten bu direnişten sadece ona destek verenleri içine alacak bir sonuç çıkarmak, ülkeyi tam da hükümetin istediği gibi iki kampa bölmeye yarar ve bundan fayda sağlayacak olan da özgürlükçüler olmaz. İkincisi, bu istekler yerine gelirse ülke yine eski üç maymun havasına geri dönebilir. Ben istediğimi aldım deyip bir daha çıkmamak üzere insanlar evlerine çekilebilir, başkasının derdi beni germedi diyerek, o eski etliye sütlüye karışmama ruh haline girebilirler. Ve bu bizi yarın, daha güçlü bir totaliter rejimle karşılaştırır.
O halde başka bir açıdan bakılması lazım olaya.
Zalimlerin tek korkusu, mazlumların birleşmesidir. Bu nedenle ideolojileri, ırkları, dini inançları dillerine dolarlar. Ne olursa olsun ama mazlumlar birleşmesin diyedir yapılan her şey.
Bu gerçek aslında hepimizin bildiği bir şeydir. Direnişte de zaten herkes, farklı inanç ve görüşlerdeki insanların bir araya gelişine vurgu yaptı. Peki, bu birleşmeyi olayların heyecanı azaldıktan sonra da yapabilecek miyiz?
Ciddi şüphelerim var.
Örneğin bugün sizinle direnen bir Kürt yarın Biji Kürdistan diye eylem yaparsa ne yapacaksınız ?
Şimdiye kadar yaptığınız gibi Akp’yi ve onun politikalarını eleştirip, bu insanları ayrılıkçı veya terörist diye niteleyerek yine görmezden mi geleceksiniz, yoksa her iki taraftan ölen insanların aslında hep mazlum ailelerin çocukları olduğunu görüp, onlarla konuşarak, dertlerinin ne olduğunu anlamaya mı çalışacaksınız ?
İkinci yöntemi hiç denemedik.
Denersek ne olur ?
Ya o sloganı atanın fanatik bir milliyetçi olduğunu görücez ya da onun, sizin bir haftadır yaşadığınız devlet terörünü yıllardır yaşadığını ve artık illallah deyip, buna seyirci olan bizlerle yaşamaktan bıktığını.
Eğer birincisi ise onun için yapacak bir şey yok zaten. Fanatik bir insanla anlaşamayız. Peki ya ikincisi ise ?
Onun yanında olacağımızı, yaşadığı haksızlıklara karşı beraber mücadele edeceğimizi söylesek ve bunu yapsak, fikrini değiştirmez mi dersiniz. Acaba Kürdistan istemesi, yaşadığı haksızlıkları bir türlü topluma anlatamayışı ve baskılar karşısında yalnız kalması olamaz mı ? Eğer yapılan haksızlıklarda ona destek olsak, acaba biji Kürdistan yerine yaşasın Türkiye demez mi ?
Bu yolu denemeden, yine ‘yok demezler, onların niyeti şu’ diyerek önyargılarımızla hareket edip ayrışacak mıyız yoksa bu oyunları bozacak mıyız.
Kürt sorunu sadece bir örnek. Ezilen, talepleri olan başka kesimler de var. Seslerini duyuramayan, yalnız olduklarını düşünen ve yalnızlaştıkça toplumdan kopan. Ki bugün bu kitlelerden biri olan dindar kesimin bir bölümü, zamanında itildiği yalnızlık nedeniyle Akp’nin kemikleşmiş oy tabanını oluşturmakta ve gezi olayları ile empati kurmamaktadır.
Çare nedir buna?
Çare, gezi direnişidir.
Ya bizi ayırmalarına izin verip, yoksullukta ve acıda birleşicez; ya da her türlü ayrımcılığa ve tahrik edici açıklamalara karşı Akp seçmenini de içine alarak refahta ve özgürlükte birleşicez.
Bu nedenle gezi direncinin talebi sadece Atatürkçülerin söylemi gibi duran “hayatımıza karışma” olamaz. Mücadelenin bunun için değil, haksızlığa uğradığını, hayatına müdahale edildiğini, kimsenin kendisini dinlemediğini düşünen herkes için yapıldığı ve yapılacağı vurgulanmalı ve geçmişteki hataların farkına varıldığı belirtilmelidir.
Tabi bu yazdıklarım bugün için biraz ütopiktir. Eylemcilerin ne şu anki bilinçleri ne de enerjileri buna hazır değil ama gelecek özgür ve güzel günler için bu tek yoldur.
Fakat rahatsızım bu cevaptan.
Talepler daha çok içki yasağı, kürtaj, Avm gibi vb gündelik hayata yönelik kontrollere karşı geliyor. Bunun da iki tehlikesi var. Birincisi, orada bulunan herkesi kapsayacak bir ortak payda değil bu. Ki zaten bu direnişten sadece ona destek verenleri içine alacak bir sonuç çıkarmak, ülkeyi tam da hükümetin istediği gibi iki kampa bölmeye yarar ve bundan fayda sağlayacak olan da özgürlükçüler olmaz. İkincisi, bu istekler yerine gelirse ülke yine eski üç maymun havasına geri dönebilir. Ben istediğimi aldım deyip bir daha çıkmamak üzere insanlar evlerine çekilebilir, başkasının derdi beni germedi diyerek, o eski etliye sütlüye karışmama ruh haline girebilirler. Ve bu bizi yarın, daha güçlü bir totaliter rejimle karşılaştırır.
O halde başka bir açıdan bakılması lazım olaya.
Zalimlerin tek korkusu, mazlumların birleşmesidir. Bu nedenle ideolojileri, ırkları, dini inançları dillerine dolarlar. Ne olursa olsun ama mazlumlar birleşmesin diyedir yapılan her şey.
Bu gerçek aslında hepimizin bildiği bir şeydir. Direnişte de zaten herkes, farklı inanç ve görüşlerdeki insanların bir araya gelişine vurgu yaptı. Peki, bu birleşmeyi olayların heyecanı azaldıktan sonra da yapabilecek miyiz?
Ciddi şüphelerim var.
Örneğin bugün sizinle direnen bir Kürt yarın Biji Kürdistan diye eylem yaparsa ne yapacaksınız ?
Şimdiye kadar yaptığınız gibi Akp’yi ve onun politikalarını eleştirip, bu insanları ayrılıkçı veya terörist diye niteleyerek yine görmezden mi geleceksiniz, yoksa her iki taraftan ölen insanların aslında hep mazlum ailelerin çocukları olduğunu görüp, onlarla konuşarak, dertlerinin ne olduğunu anlamaya mı çalışacaksınız ?
İkinci yöntemi hiç denemedik.
Denersek ne olur ?
Ya o sloganı atanın fanatik bir milliyetçi olduğunu görücez ya da onun, sizin bir haftadır yaşadığınız devlet terörünü yıllardır yaşadığını ve artık illallah deyip, buna seyirci olan bizlerle yaşamaktan bıktığını.
Eğer birincisi ise onun için yapacak bir şey yok zaten. Fanatik bir insanla anlaşamayız. Peki ya ikincisi ise ?
Onun yanında olacağımızı, yaşadığı haksızlıklara karşı beraber mücadele edeceğimizi söylesek ve bunu yapsak, fikrini değiştirmez mi dersiniz. Acaba Kürdistan istemesi, yaşadığı haksızlıkları bir türlü topluma anlatamayışı ve baskılar karşısında yalnız kalması olamaz mı ? Eğer yapılan haksızlıklarda ona destek olsak, acaba biji Kürdistan yerine yaşasın Türkiye demez mi ?
Bu yolu denemeden, yine ‘yok demezler, onların niyeti şu’ diyerek önyargılarımızla hareket edip ayrışacak mıyız yoksa bu oyunları bozacak mıyız.
Kürt sorunu sadece bir örnek. Ezilen, talepleri olan başka kesimler de var. Seslerini duyuramayan, yalnız olduklarını düşünen ve yalnızlaştıkça toplumdan kopan. Ki bugün bu kitlelerden biri olan dindar kesimin bir bölümü, zamanında itildiği yalnızlık nedeniyle Akp’nin kemikleşmiş oy tabanını oluşturmakta ve gezi olayları ile empati kurmamaktadır.
Çare nedir buna?
Çare, gezi direnişidir.
Ya bizi ayırmalarına izin verip, yoksullukta ve acıda birleşicez; ya da her türlü ayrımcılığa ve tahrik edici açıklamalara karşı Akp seçmenini de içine alarak refahta ve özgürlükte birleşicez.
Bu nedenle gezi direncinin talebi sadece Atatürkçülerin söylemi gibi duran “hayatımıza karışma” olamaz. Mücadelenin bunun için değil, haksızlığa uğradığını, hayatına müdahale edildiğini, kimsenin kendisini dinlemediğini düşünen herkes için yapıldığı ve yapılacağı vurgulanmalı ve geçmişteki hataların farkına varıldığı belirtilmelidir.
Tabi bu yazdıklarım bugün için biraz ütopiktir. Eylemcilerin ne şu anki bilinçleri ne de enerjileri buna hazır değil ama gelecek özgür ve güzel günler için bu tek yoldur.
3 Haziran 2013 Pazartesi
GEZİ DİRENİŞİ BİR İŞE YARAYACAK MI
Sevgili direnişçi,
Göstermiş olduğun cesur ve inatçı direnç herkesi olduğu gibi beni de şaşırttı. Medyada da çıktığı üzere çoğunuz hayatınızda ilk defa bir gösteriye katılıyordu ve aranızda bugüne kadar bu tarz eylemlere karışma gereği duymamış halktan, kendi hayatlarını yaşamakla meşgul Atatürkçüler de var.
Bir haftadır cop yedin, su yedin, gaz yedin, yılmadın. Takdiri hakediyorsun ama yaptığın bu mücadeleyi ne olursa zafer sayacaksın, işte bu konu kafama katıldı.
Gezi parkını olduğu gibi bırakırlarsa mı, hükümet yasakçı zihniyetinden vazgeçerse mi, hatta hükümet istifa ederse mi ?
Hangisi olursa yediğin dayağın karşılığını almış sayacaksın kendini?
Eğer bunlardan birini seçtiysen sevgili direnişçi, bütün emeklerin boşa gitti demektir.
Şöyle bir geçmişine bak direnişçi. Sence sana şu an yapılan zulüm ilk defa mı yapılıyor Türkiye'de ? Daha önceden başkaları yaşamadı mı bunları ? Öyle çok geçmişe de gitme, hani genelde taksimde oluyor ya bu eylemler, görmüşsündür arkadaşlarınla eğlenmeye giderken gösteri yapanları. Hiç dönüp bakmışlığın var mı onlara sevgili direnişçi ? Onlara atılan dayakları gösteren haberleri okumuşluğun var mı ? Medyaya lanetler yağdırıyorsun ya size yapılanları halka aksettirmiyorlar diye, hiç o gurupların sesini duyurmaya çalıştın mı ?
Demek istediğimi anlamışsındır sevgili direnişçi.
Eğer bu direnişten sonra bugüne kadar kulak vermediğin, görmezden geldiğin gurupların gösterilerine ilgi göstermezsen; güçsüze omuz vermeye kalkmazsan; ben istediğimi aldım deyip evinde oturursan, hiç boşuna dayak yeme oralarda. Dön evine.
Eğer hala insanları dinlemeden, anlamaya çalışmadan yargılayacaksan, kendi bildiğini doğru sayıp geri kalanı yanlışta ısrar edenler olarak göreceksen, hiç boşuna gaz yeme oralarda. Dön evine.
Yok o komünist işim olmaz, yok bu türbanlı gerici, yok bu alevi bana ne, yok bu kürt terörist diyeceksen derdini anlatmaya çalışan insanlara, boşuna Toma'nın önünde durma oralarda. Dön evine.
İsyan edene benim ideolojimden mi değil mi diye bakacaksan, güçlü mü güçsüz mü yerine haklı mı haksız mı diye bakacaksan (bu konuda bakınız: HAKLI OLAN MI GÜÇSÜZ OLAN MI başlıklı yazım), yorulma oralarda. Dön evine.
Bunları yapmadığın sürece, bu direnişinin hiçbir anlamı yok. Hükümeti bile düşürsen yenildin demektir. Yenildin, çünkü hükümeti bile düşürsen başkalarına kör sağır olduktan sonra düzen buna benzer bir hükümeti yine başa getirecektir.
Yok eğer bu direnişten sonra artık sadece kendi düşüncende olanları değil, güçsüz durumda olan herkesin yanında olmaya başlayacak, onların da gösterilerine destek amaçlı katılacaksan, şu an, şu dakika Gezi direnişini bırakıp evine dönsen ve oraya topçu kışlası yapılsa bile kazandın demektir. Şu anı kaybetsen de geleceğini kurtardın demektir.
Ezilenler bugün birbirlerine tam destek vermedikleri için bölük pörçükler. Birleşmek ve güçlenmek elimizde. Bunun yolu da direnen herkesin, sadece kendi amacı için değil özgürlükler için, herkesin insanca yaşamaları için birleşmesinde, örgütlenmesinde, dayanışmasında yatmaktadır.
Sevgili direnişçi,
Aranızda zaten bu düşünce ve davranışta olanlar olsa da (onlar bana göre dünyanın en güzel insanları) senin bunları yapacağınla ilgili şüphelerim var. Ama kötümser değilim, çünkü şu birkaç günde aranızdan bu yönde fikir değişimine uğrayanları gördüm. İstanbul'un göbeğinde bize bunları yapıyorlarsa doğuda, güneydoğuda neler yapmışlardır diyenleri gördüm. Bu nedenle umutluyum. Ama zaman gösterecek, bu direnişten sonra geleceğin için zaferle mi çıkacaksın yoksa sadece kendi hesabını görüp zafer elde ettiğini sanarak yenilgi ile çıkacaksın.
Direncin Türkiye'nin geleceğini belirleyebilir. Sen direndikçe umutlar artıyor.
Göstermiş olduğun cesur ve inatçı direnç herkesi olduğu gibi beni de şaşırttı. Medyada da çıktığı üzere çoğunuz hayatınızda ilk defa bir gösteriye katılıyordu ve aranızda bugüne kadar bu tarz eylemlere karışma gereği duymamış halktan, kendi hayatlarını yaşamakla meşgul Atatürkçüler de var.
Bir haftadır cop yedin, su yedin, gaz yedin, yılmadın. Takdiri hakediyorsun ama yaptığın bu mücadeleyi ne olursa zafer sayacaksın, işte bu konu kafama katıldı.
Gezi parkını olduğu gibi bırakırlarsa mı, hükümet yasakçı zihniyetinden vazgeçerse mi, hatta hükümet istifa ederse mi ?
Hangisi olursa yediğin dayağın karşılığını almış sayacaksın kendini?
Eğer bunlardan birini seçtiysen sevgili direnişçi, bütün emeklerin boşa gitti demektir.
Şöyle bir geçmişine bak direnişçi. Sence sana şu an yapılan zulüm ilk defa mı yapılıyor Türkiye'de ? Daha önceden başkaları yaşamadı mı bunları ? Öyle çok geçmişe de gitme, hani genelde taksimde oluyor ya bu eylemler, görmüşsündür arkadaşlarınla eğlenmeye giderken gösteri yapanları. Hiç dönüp bakmışlığın var mı onlara sevgili direnişçi ? Onlara atılan dayakları gösteren haberleri okumuşluğun var mı ? Medyaya lanetler yağdırıyorsun ya size yapılanları halka aksettirmiyorlar diye, hiç o gurupların sesini duyurmaya çalıştın mı ?
Demek istediğimi anlamışsındır sevgili direnişçi.
Eğer bu direnişten sonra bugüne kadar kulak vermediğin, görmezden geldiğin gurupların gösterilerine ilgi göstermezsen; güçsüze omuz vermeye kalkmazsan; ben istediğimi aldım deyip evinde oturursan, hiç boşuna dayak yeme oralarda. Dön evine.
Eğer hala insanları dinlemeden, anlamaya çalışmadan yargılayacaksan, kendi bildiğini doğru sayıp geri kalanı yanlışta ısrar edenler olarak göreceksen, hiç boşuna gaz yeme oralarda. Dön evine.
Yok o komünist işim olmaz, yok bu türbanlı gerici, yok bu alevi bana ne, yok bu kürt terörist diyeceksen derdini anlatmaya çalışan insanlara, boşuna Toma'nın önünde durma oralarda. Dön evine.
İsyan edene benim ideolojimden mi değil mi diye bakacaksan, güçlü mü güçsüz mü yerine haklı mı haksız mı diye bakacaksan (bu konuda bakınız: HAKLI OLAN MI GÜÇSÜZ OLAN MI başlıklı yazım), yorulma oralarda. Dön evine.
Bunları yapmadığın sürece, bu direnişinin hiçbir anlamı yok. Hükümeti bile düşürsen yenildin demektir. Yenildin, çünkü hükümeti bile düşürsen başkalarına kör sağır olduktan sonra düzen buna benzer bir hükümeti yine başa getirecektir.
Yok eğer bu direnişten sonra artık sadece kendi düşüncende olanları değil, güçsüz durumda olan herkesin yanında olmaya başlayacak, onların da gösterilerine destek amaçlı katılacaksan, şu an, şu dakika Gezi direnişini bırakıp evine dönsen ve oraya topçu kışlası yapılsa bile kazandın demektir. Şu anı kaybetsen de geleceğini kurtardın demektir.
Ezilenler bugün birbirlerine tam destek vermedikleri için bölük pörçükler. Birleşmek ve güçlenmek elimizde. Bunun yolu da direnen herkesin, sadece kendi amacı için değil özgürlükler için, herkesin insanca yaşamaları için birleşmesinde, örgütlenmesinde, dayanışmasında yatmaktadır.
Sevgili direnişçi,
Aranızda zaten bu düşünce ve davranışta olanlar olsa da (onlar bana göre dünyanın en güzel insanları) senin bunları yapacağınla ilgili şüphelerim var. Ama kötümser değilim, çünkü şu birkaç günde aranızdan bu yönde fikir değişimine uğrayanları gördüm. İstanbul'un göbeğinde bize bunları yapıyorlarsa doğuda, güneydoğuda neler yapmışlardır diyenleri gördüm. Bu nedenle umutluyum. Ama zaman gösterecek, bu direnişten sonra geleceğin için zaferle mi çıkacaksın yoksa sadece kendi hesabını görüp zafer elde ettiğini sanarak yenilgi ile çıkacaksın.
Direncin Türkiye'nin geleceğini belirleyebilir. Sen direndikçe umutlar artıyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)