23 Mart 2016 Çarşamba

AVRUPA İKİYÜZLÜ MÜ ?

Terör saldırıları nedeniyle gündeme sürekli olarak Avrupa'nın iki yüzlü olduğu, kendilerinde bomba patlayınca dünyayı ayağa kaldırdıkları ama Müslüman ülkelerde bomba patlayınca hiç oralı olmadığı pek çok kez dile getirildi.

Gerçekten öyle midir ? Avrupa ikiyüzlü mü ?

Avrupa veya batı her zaman ikiyüzlüdür ama Avrupa'nın da bu olaylara tepkisinde mantıklı nedenleri var.

Avrupa'da patlayan bombaların kaynağı aşırı dinci Müslüman gruplar. Avrupa bu olaylara Müslümanların batı medeniyetine karşı saldırısı olarak bakıyor. Yani İşid, Fransaya veya Belçika'ya saldırmadı. İşid topyekün olarak batı kültürüne, dinine, sosyal yaşantısına saldırdı. İşte bu nedenle Avrupada patlayan her bombada, tüm Avrupa ülkeleri birlik olabiliyor. Pariste bomba patlayınca, İngiltere de Almanya da İtalya da hepsi, bunu kendilerine de yapılmış sayıyor.

Müslüman coğrafyada bu terörist dinci gruplara destek çıkan, onlara hak veren pek çok müslüman var. Batıyı kafir gören, dize getirilmesi gereken günah toprakları sayan, cihad aşkıyla yanan milyonlar var. Yani bir dış etkiye gerek olmadan, durduk yere, batıya savaş açmak, onları "fethetmek" için fırsat kollayan milyonlar var.

Bu nedenle Avrupa, kendi içinde birlik olmak zorunda hissediyor.

Peki bu bombalar müslüman coğrafyada patlayınca neden oralı olmuyor ?
Bunun iki nedeni var.

Birincisi, gayrı insani bir tavırla, gebertsinler birbirlerini diyor.

İkincisi, müslüman dünyası onlarca mezhebe, binlerce tarikata bölünmüş durumda. Müslüman coğrafyası, yüzyıllardır birbiri ile çatışıyor. Bu uzun geçmişi olan davranış, sadece Avrupa için değil tüm dünya için bu olayları, olağan bir durum haline getiriyor. Biz bile ortadoğudaki bombalama eylemlerine kayıtsısız. Her zamanki ortadoğu haberi deyip geçip gidiyoruz.

İkinci nedenle paralel olarak, Müslüman dünyanın geri kalmışlığı da bir başka etken. Sorunlarını tartışarak, birbirlerine sabrederek değil de kavga ederek çözen bir coğrafyadan bahsediyoruz. Bu az gelişmişlik, buradaki insanlardan her ilkel davranışın beklenebileceği algısı yaratıyor. Bu da yaşanan her anormal durumu, normalleştiriyor.

Zaten biz de Avrupa'nın daha medeni olduğunu, orada bu tarz kaos veya bombalama eylemlerinin olmaması gerektiğini baştan kabul ediyoruz. Bu nedenle hickimse "Çin veya Tayvan veya Kenya bizdeki bombalama eylemlerine neden tepki göstermiyor" diye sormuyor, Avrupa neden tepki göstermiyor diye soruyor.

Peki sorunun çözümü ne ?

Çözüm aslında çok zor değil. Türkiye Kürt sorununu (PKK değil, Kürt sorunu) nasıl çözmeli ise, Avrupa da bu sorunu o şekilde çözmelidir.

Bakınız: Kürt Sorunu

AHLAKSIZLIK VE CEHALET

Karanlığa giden yol, aydınlığa giden yoldan farklıdır. Aydınlığa giden yolda ilerlemek için, sürekli kendinizi kontrol altında tutmanız, egonuzu yenmeniz, dış dünyanın sizi karanlık tarafa geçirme gayretlerine karşı sürekli tetikte olmanız, yaşadığınız acılara, haksızlıklara karşı sürekli direnmeniz gerekir.

Karanlığa giden yola girmek ise çok kolaydır. İlk adımı atmanız yeterlidir. Geri dönüşü oldukça zordur. Uykuya dalmak gibidir karanlığa giden yolda ilerlemek. Gözlerinizi kapatıp, ona teslim olunca, bir daha uyanması imkansız olmasa da çok zordur. Örneğin işinizi yapmak için çok küçük bir hediyeyi kabul ediyorsanız, ardından büyük rüşvetler de almaya başlayacaksınız demektir. Karanlık, ruhunuza işlemiştir artık.

Aydınlık yola ahlaklı olmak, karanlık yola ahlaksız olmak diyebiliriz.

Nedir ahlaksızlık ?

Ahlaksızlık, gerçekleri çarpıtmakla başlar. Gerçeklerin bir kısmını söylemek, gerisini saklamakla başlar. Esasında yalan söylemiş de olmazsınız ama gerçeği çarpıtmış olursunuz. Ve bu ilk adımdan sonra, arkası gelir. İyi niyet yalanları başlar. Amacınızın kutsal veya önemli olduğunu düşünüp, o amaca ulaşmak için size göre "beyaz" yalanlar söylersiniz. İnsanları kandırmaya başlarsınız ve bu yaptığınızın aslında onlar için de iyi olduğunu düşünürsünüz. Sonra giderek büyür ahlaksızlık. Yola girmişsinizdir bir kere. Artık başkalarının haklarını da yiyebilirsiniz. Tabi önce ufaktan ve soyut kavramlarla hak yersiniz. Örneğin, insanların haber alma hakkını engellersiniz. Bunu öğrenirse ülke için kötü olur dersiniz mesela. Sonra somut hak yemeğe geçersiniz. İnsanların zamanını, parasını da gaspetmeye başlarsınız. Ve artık sizi durduracak bir vicdan da kalmamış olur.

Nedir cehalet ?

Cehalet, araştırmamakla başlar. Öğrenme isteği duymamakla, duyarsızlıkla. Bu duygu giderek benim bildiğim doğrudura gider. Kendi bildiği doğru tek ve gerçek doğru olur. Her konuda bir fikri olmasıyla devam eder bu süreç. Kendi gibi düşünen insanlarla sohbet eder sadece. Kitap okuyacaksa, araştıracaksa kendi düşüncesinden olan yazıları okur sadece ve sadece o yazıları yazanlara güvenir. O yazarları, düşünürleri putlaştırır. Onlar ne diyorsa, araştırmadan, sorgulamadan kabul eder.

Maalesef, okumuş tayfamızın çoğu hem ahlaksız hem cahil. Ne yaparsa yapsın AKP'yi düşüremiyor olmasının verdiği çaresizlik içinde gerçekleri çarpıtarak ahlaksızlaşıyorlar. Karşı düşünceleri, AKP'ye oy veren insanların neden oy verdiklerini anlamaya çalışmadan, onlarla aralarına mesafe koyup sadece kendi düşüncesi içinde olanlarla muhatap olup cahilleşiyorlar.

Bunun en güze örneğini Karaman'da, Ensar vakfında yaşanan tecavüz olayında Aile bakanının söylediği bir sözde görüyoruz. Aile bakanı, "vakıfta bir kere tecavüz oldu diye vakfın karalanamayacağını" söylemişken, bu cümlesini, "bir kere tecavüzden bir şey olmaz" şeklinde değiştirip (gerçeği çarpıtıp) sosyal medyaya yayınlamaya ve eleştirmeye başladılar. Kimi bunu bilerek yaptı (ahlaksızlık) kimi de kaynağı ve gerçeği araştırmadan, kopyala yapıştır ile yaptı (cehalet).

Aile bakanın söylediği şey de eleştiriye açık ve yerilmesi gereken bir cümledir. Modern bir ülkede hiçbir bakan böyle konuşmaz, konuşana da istifa ettirilir. Ama okumuş tayfamız, gerçeği çarpıtıp aile bakanı, tecavüze bir kerelik olay demiş gibi davranıp, oradan AKP'ye vurma derdinde.

Amaca giden yolda okumuş tayfamız için her yol mübah maalesef.




18 Mart 2016 Cuma

18 MART ÇANAKKALENİN MESAJI

Çanakkale destanı içinde her türlü duyguyu barındıran, o zamanlar henüz cumhuriyet kurulmuş olmasa da cumhuriyet tarihimizin en önemli sayfalarından biridir. Ne ararsanız vardır içinde. Aşk vardır, özlem vardır. Fedakarlık vardır, insan kapasitesinin ötesine geçmek vardır. Deha vardır, azim vardır. Yardımlaşma vardır, insanlık vardır. Öyküleri yazmakla bitmez.

Aynı zamanda cumhuriyetin kurulmasına da neden olduğu için bu kadar önemli bir olayın bize verdiği mesaj nedir ?

Sosyal medyada gördüklerimize bakacak olursak, insanların Çanakkaleden anladıkları ve vurgu yaptıkları şey, savaştan kaçmamak ve şehit olmaktır. Hayatlarını orada bizler için bırakanlar, şimdiki nesile örnek olarak gösterilmektedir. Bizim de, konu vatansa, gerisi teferrüattır dememiz beklenmektedir.

Gerçekten öyle midir Çanakkale'nin mesajı ?

Savaşın yaşandığı o hüzünlü topraklara gittiğimde beni en çok etkileyen şey, mezarlar olmuştu. O mezarlarda yatanların yaşları sarsmıştı beni. Çünkü hepsi daha çocuktu. 18 yaşın üzerinde mezar görememiştim.

Ve işin kötü tarafı buyken, masum çocuklar birden savaşa girmek zorunda kalmışken, biz hala savaşı yüceltiyoruz. O insanlar biz yaşayalım diye öldüler şeklinde yazılar yazmayı biliyoruz ama yazdığımız bu basit cümleyi bile anlamıyoruz. Önemli bir cümle olduğundan tekrar yazayım.

O insanlar, biz yaşayabilelim diye öldüler, ölelim diye değil.

Peki biz napıyoruz ? Her ülke sorununu nerdeyse savaşla, silahla çözmeye çalışıyoruz. Duygularımız kabarmış, Türk'ün gücünü birilerine göstermek istiyoruz. Kan istiyoruz. 7 düveli yendik, Suriyeye de gireriz, Rusyayı da dize getiririz diyoruz.

Çanakkalede yaralı düşmanını bile sırtına alıp taşıyan, ona yardım eden, ölmesine izin vermeyen Mehmetcik ile övünüyoruz ama öldürülen PKK'lıların cesetlerini zevkle yayınlayıp, nasıl öldürdük ama diyerek gurur duyuyoruz.

Bu mudur Çanakkaleden anlamamız gereken ?

Çanakkale bir insanlık dersi mi veriyor dünyaya, yoksa savaşı mı yüceltiyor ?

Atatürk, Çanakkalede ölenleri bu toprağın evladı sayarken, onlara küfür mü ediyor yoksa tüm dünyaya, siyasetçilerin oyununa gelip başka topraklara göz dikmeyin mi diyor ?