16 Ocak 2012 Pazartesi

LAİKLİK, BİREY VE DİN

Birey laik olmaz devlet laik olur demişti başbakanımız seneler önce. O zamanlar belediye başkanıydı sanırım. Ama değişerek geliştim dese de bu konuda değişmediğini Mısır ziyareti sırasında gördük.

Peki nedir bu laiklik?

Laiklik din ve devlet işlerinin ayrılmasıdır gibi ilkokul çocukları için yapılmış tanımlar kullanmıcaz elbette. Doğru olmakla beraber çok eksik bir tanımdır.

Avrupa'dan aldığımız bu yönetim biçimi, bir zorunluluğu ifade eder. Modern dünyanın bir ihtiyacıdır laiklik. Geçmiş uzun yıllar boyunca devletler dini kurallarla yönetildi ve bu yöntemin başarısız olduğu görüldü.

Laiklik esas olarak sanayi toplumu ile ortaya çıkmıştır. Hem halk hem siyasi otorite üzerinde etkisi bulunan güçlü bir dini grubun gücü kırılmıştır. Ama neden? Gerekli miydi bu?

Gerekliydi çünkü yeni dünyanın aktörleri olarak burjuvazinin fikri hür, vicdanı hür kişilere ihtiyacı vardı yaşayabilmesi için. Bu nedenle de kader inancı içinde atıl duran, derebeyi ile dini önderinin sözünden çıkmayan köylüyü alıp yepyeni bir dünyanın içine işçi olarak sokması gerekiyordu. Bu yeni dünyanın kuralları dini inançlarla değil akıl ile konulacaktı. Ahretsel değil dünyasal olacaktı. Çünkü burjuvazi, bilimi ve teknolojiyi de kullanarak gelişiyordu ve teknoloji sürekli yeni yaşam şekillerini ortaya koyuyordu.

İşte bu nedenle çıkmıştı laiklik. Toplumsal hayatın kurallarını dine göre değil, zamanın ihtiyaçlarına göre akılcı bir yolla belirlemek ve bireylerin bu kurallar içerisinde yaşamasını sağlamak. Bu bağlamda laiklik, bireylerin hangi inançta olduğu ile ilgilenmez. Önemli olan toplumun belli bir inançla yönetilmemesi ve hiçbir grubun başka bir gruba da kendi inancı doğrultusunda baskı yapmamasıdır.

Bu toplumsal düzenin adı laikliktir ve bunu benimseyen ve buna göre yaşayan kişi de laiktir. Tıpkı demokratik bir toplum düzenini savunan ve buna göre yaşayan bir insanın demokrat olması gibi.

Müslüman, laik olmaz veya kişi, laik olmaz diyenler bir çarpıtma yapmaktadır. Laikliği dini bir inanç olarak göstermektedirler. Oysa ki laiklik bir yönetim biçimidir. Dinlerin karşıtı laiklik değil ateizm'dir.

Sadece devlet laik olur diyenler devleti sadece polis olarak görüyor herhalde. Onlara göre laiklik karşıtı bir durum olduğunda devlet müdahale edip önler. İyi ama pratikte bu nasıl mümkün olacak? Örneklerini geçmiş yıllardan beri yaşamıyor muyuz. Oruç tutmadı diye bıçaklananlar, otobüste mini etek giydi diye tartaklananlar vb. Bunları laik devlet nasıl önleyecek. Kişi dayağı yedikten sonra veya öldürüldükten sonra gelip suçluyu mu tutuklayacak. İş işten geçtikten sonra ne anlamı olacak? Hele ramazan ayında sıkça yaşanan oruç tutmayanlara yapılan psikolojik baskıyı nasıl önleyecek?

Sivasta yaşanan facia hala akıllarda. Laik bir devlette, laik olmayan insanların neler yapabileceğinin en kötü örneklerindendir.

Oysa laik bir birey, başkasını kendi inancına uymaya zorlamaz. Dolayısıyla laik bireylerden oluşan bir toplumun gündelik hayatında zaten böyle bir sorun yaşanmaz.

İşin dini boyutu da var. Laiklikle ilgili belki de yazılı ilk kayıt ve tanım Kuran'da geçer. Allah kulu ile kendisi arasına kimsenin girmemesini özellikle istemektedir. Bununla da yetinmemektedir. Yanlış yolda olanlar için "senin dinin sana, benim dinim bana" denmesini ve onların inançlarına karışılmamasını istemektedir. Kişinin sadece tebliğ yapabileceğini, ötesine geçemeyeceğini söyleyip inançsızlarla kendisinin hesaplaşacağını ve ahirette onlara gerekli cezayı vereceğini söylemektedir.

Demek ki başkalarının dini inanç olarak nasıl yaşamaları gerektiğini söyleyen ve bunu onlara kabul ettirmeye çalışan kişiler aslında Allah'ın sözüne karşı gelmektedir. Sanki Allah'ın onları doğru yola getirmeye gücü yetmiyormuş gibi davranıp psikolojik veya fiziksel olarak onlara baskı uygulamaya kalkıyorlar. Yetmiyor, kendini tanrı yerine koyup onları cezalandırmaya kalkıyor.

Bu davranışların psikolojik yapısını da tartışıcaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder