İnsanlık zaman geçtikçe acaba gerçekten ileriye doğru mu gidiyor? Her geçen gün, bir öncekinin üzerine yeni bilgiler inşaa ediyor muyuz ? Örneğin zamanda geriye gittikçe bilim, teknoloji, felsefe vb dallarda da geriye doğru gidildiğini görüyoruz. Önce ortaçağa gidiyoruz; bugüne göre daha geri bilgi birikimi görüyoruz; zamanda daha geriye gittikçe de daha geri bir insanlık görüyoruz.
Ama sonra bir şey oluyor. Geriye gittikçe birden aydınlık bir çağ görüyoruz. Bilimde, felsefede vb bütün alanlarda bugün bile anlayamadığımız ileri bir seviyeyle karşılaşıyoruz. Piramitler bunun en görkemli örneği olarak duruyor.
Peki noldu da bu geçmiş dönemlerde insanlık bu kadar ilerledi de sonra gerilemeye başladı.
Neyse ki bununla ilgili elimizde yazılı kaynaklar var. Neyse ki bu kaynaklar bize bunun nasıl olduğunu açıklıyor.
Bu sır kapısı Sümerler ile açılıyor.
Sümerler bilindiği gibi MÖ 3000 yıllarında yaşamış bir topluluk. Bu kadar eskilere giden tarihçiler, tarih Sümerle başlar der. Bu cümleyi yanlış anlayan veya anlamak istemeyen (nedenini görücez) kişiler “ne yani Sümerlerden önce kimse yaşamadı mı, hiçbir bilgi yok muydu” diye sorar. Yaşadı tabi ki. Fakat bu cümlenin anlamı, Sümerlerin ilk insanlar oldukları değil, görkemli bir yazılı kayıt ve medeniyet bırakmış olmalarıdır. Onlardan önce de bunlar vardıysa (örneğin Atlantis, Mu) onlar hakkında bilimsel verilere sahip değiliz.
Sümerlerin medeniyeti, gelişmişlik düzeyleri aslında yazıtlarına bakılırsa çok da kendilerine ait değil. Bu bilimin başkalarından alındığını açıkça yazmaktadırlar. İşin ilginci bu öğretilerin kaynağı kendilerinden önce yaşamış insanlar değil.
Bu geçmiş duruma bakıldığında, insanın düşünsel gelişiminde evrimin pek de söz konusu olmadığını görüyoruz. En başta olan ve dolayısıyla en ilkel olması gereken insanlar aslında bugün bile bilmediğimiz sırlara vakıftı. Bu sırlar hem evren, hem insanın yaratılışı vb çok geniş bir bilgi dağarcığını içeriyordu.
Fakat zamanla bu bilginin kaynağı ile insanlar ayrılmaya başladı. Öğretmenler öğrencilerini artık yalnız bırakmıştı veya geri plana çekilmişti. İşte bu noktada bir bocalama evresi yaşandı. Öğretmenlerinden aldıkları temeli olmayan veya anlaşılamayan bilgiler zamanla unutulmaya yüz tuttu. Diğer bilinenlerin çoğu ise insanın o günkü kapasitesinin üzerinde olduğu için ve zaten belli bir azınlıkça bilindiği için onlar da unutulmaya yüz tuttu. Belli bişr azınlık bu bilgilerin bir kısmını gizli bir şekilde saklasa da bu kadim bilgilerden çok azı kaldı geriye.
Bundan sonra üçüncü evre yaşandı. Artık insan kendi ayakları üzerinde yürümek zorunda idi. Bu üçüncü evre bildiğimiz dönemi açtı. Geçmişten bugüne yavaş ama sürekli ilerleyen evre. İnsanın tırnakları ile kazıyarak oluşturduğu evre.
Neyse ki Sümerler öğrendikleri bu bilgileri yazmayı seçmişler. Aksi halde bugün hala pek çok soruya tutarlı ve çok geniş bir bütün içinde cevap veremeyecek, olaylara daha geniş bir açıyla bakamayacaktık. Bu sorular ve cevaplar içerisinde güneş sisteminin oluşmasından, insanın yaratılışına, dinlerin ortaya çıkışından, bugün bulup da anlam veremediğimiz geçmiş dönemlere ait yapı ve teknolojik aletlere kadar pek çok şey gizli. Ve bunları okumadan, insanın en temel sorularından biri olan ben kimim sorusuna hakkıyla cevap veremeyiz.
Biz bu cevaplardan sadece insanın yaratılışını ve dinlerin oluşumunu, din kitaplarından ve bugünkü bilimden daha farklı ve ayrıntılı olarak Sümer kayıtlarında nasıl anlatıldığına bakacağız. Ve o zaman bugünkü inanç ve düşüncelerimizi de sorgulamamız gerektiğini göreceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder