Dincilerin değişmez bir psikolojisi vardır. Etraflarındaki herkesin kendi inançları doğrultusunda yaşamasını isterler. Müslüman dinci için de geçerli bu hristiyanı, musevisi için de. Kendi hayatında dindar biri olarak yaşamak yetmez onlara. İlla başka insanların da onlar gibi veya onların koyduğu kurallara uyarak yaşamasını ister. Yeri gelir kendisine yardım etmeyen, kendi halinde dinini yaşayan dindar insanlara da kızar.
Dinleri onları nasıl olsa cennete göndermiyor mu? İyi de o zaman nedir kendileri gibi olmayanlarla alıp veremedikleri ? Herkes istediği gibi yaşasın ve ahirette de onlar cennete öbürleri cehenneme gitsin. Olay neden bu kadar basit olamıyor.
Acaba içlerinde dünya nimetlerinden vazgeçmiş olmanın verdiği sinir ve tatminsizlik mi var. Elalem çatır çatır yaşarken, kendileri bu dünya güzelliklerine nefs deyip burun kıvırmak zorunda kaldıkları için mi diğer insanlara karşı olan bu hırsları. İntikam mı almak istiyorlar onlardan. Bu nedenle mi cenneti Yunus gibi tanrıya yakın olmak olarak değil de dünyada yaşayamadıkları zevkleri tatmin yeri olarak görüyorlar. Tasvir ettikleri cennet bu dünyada günah olarak tanımladıkları şeylerden ibaret değil mi.
Acaba şeytandan Allah'tan korktuklarından daha mı fazla korkuyorlar. Onların gözünde şeytan, dünya hayatına dalmış insanların içinde. Onlar nefslerine ve dolayısıyla şeytana yenilmiştir. O şeytanın bir gün kendilerini de kandırabileceklerinden mi korkuyorlar. Acaba dışarıya karşı çok inançlı gözükseler de içlerindeki bu imanın biraz sallayınca yıkılacak çürük bir temelden ibaret olduğunu görmekten mi korkuyorlar. Bu nedenle mi diğer insanların yaşadıkları hayatı yok edip bütün dünyayı dinlerince düzenlemek istiyorlar. Tüm hayat kendi dinlerince olunca artık o dünyevi unsurların gözlerine gözükmeyeceğini ve içlerindeki, aslında tam tatmin olmamış kendileri ile bir ömür karşılaşmayacaklarını ve huzur içinde yaşayacaklarını mı düşünüyorlar
Acaba inandıkları tanrıya mı bütün öfkeleri. O tanrı ki kutsal kitaplarda kötülerin başına hep felaket getirdiğini, onlara sadece biraz mühlet verdiğini, kimi zaman kavimleri yok ettiğini söylemiş. Ama günümüzde hiç de böyle şeylerin olmaması, kötü dedikleri o başka hayatı yaşayanların yüzyıllardır gayet mutlu ve eğlenceli yaşadıklarını görüp, inandıkları tanrının niye onlara bir felaket getirmediğine mi kızıyorlar. Tanrının yapmadığını mı yapmak istiyorlar.
Acaba hayatlarına anlam katmak için mi böyle yapıyorlar. Küçüklüklerinden beri ancak kendileri gibi olanlarla birşeyler paylaşabilmek ve anlaşabilmek zorunda olmanın verdiği ruhsal boşluk nedeniyle mi bu hareketleri. Aslında çok sıkıldıklarından mı yapıyorlar. Aynı topluluk içinde yok olmuş kişilikleri acaba bu şekilde mi değer kazanabiliyor. İnsanın kendini gerçekleştirme isteği, hayatında bir amacının olması gerekliliği ancak bu şekilde mi tatmin olabiliyor. Hepsi bir kalıptan çıkmış gibi yaşayan bu topluluk içinde, bu şekilde mi kendi olabiliyor. Başkalarını dönüştürebilmek veya boyunduruğu altına alabilmek artık onun için tek bir başarı ölçütü mü oluyor. Ve ancak bu şekilde mi takdir edilme hissi yaşayabiliyor.
Kendisini değil de başkaları değiştirmeye çalışan insanlar kendi içlerine bakmaya korkan insanlardır. İlla ki bir psikolojik sorunu vardır bu insanların. Bu sorun ne kadar büyükse kişinin başkalarına tavrı da o kadar sertleşir. Bu kişi bu eksikliğini sürekli hisseder. Bu hissi gidermenin tek yolu, kendisi gibi olanlarla bir araya gelip sürekli birbirlerini motive etmekten geçer. Birbirlerini bileyip keskin bıçak olurlar.
Acaba demokrasi burada nasıl davranmalı ? Bu şekildeki insanlara örgütlenme olanağı mı vermeli yoksa onları engellemeli mi ?
Cevapsız bir soru olmasa da cevabı zor bir soru.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder