Günümüzde insanların övünç duyduğu konuların başında ırk geliyor. Aslında çok ilginç bir psikolojidir bu. Kendi emeği, alın teri, düşüncesi ile üretmiş olmadığı bir şeyden övünç duymak, incelenmesi gereken bir duygu. Nihayetinde ırkımızı kendimiz seçemeyiz. Bir ırkı hakir görürken, aslında küçük gördüğümüz o ırktan da doğabilme ihtimalini düşünmeyiz veya düşünüp, üstün ırka ait olduğumuz için Tanrının bizi kutsadığına, dolayısıyla önemli şahıslar olduğumuza inanırız.
Bu bile, ırk konusundaki övünmenin altında nasıl bir psikoloji yattığını gösteriyor. İnsanın zayıflığından kaynaklanan bir psikoloji.
Irk meselesi, Kürt sorunu ile gündemimize geldi. Yıllarca bunu Kürt sorunu olarak ifade etmekten bile kaçındık (ki bence de Kürt sorunu olmamalı bu işin adı, ama farklı bir nedenle). Herkesin Türk ismi altında çok mutlu olduğuna veya olması gerektiğine inandık.
Aslında sorun Türklerde değil yalnızca. Bu topraklarda yaşayan herkeste. Örneğin bugün Kürtler, Türkler tarafından baskı gördüklerini, asimile edildiklerini, kültürlerini, dillerini yaşayamadıklarını söylerler ama ellerine fırsat geçtiği zaman aynı baskıları başkalarına yapmaktan çekinmezler.
Küçüklüğümden beri gördüğüm bir sahnedir bu. Ne zaman ki bir Zaza çıkıp, biz Kürt değiliz, ayrı bir ırkız der; siyasal Kürt hareketine mensup olanlar hemen atılır. Hayır öyle bir şey yok, Zaza'lar da Kürttür, devlet sizi asimile ettiğinden, beyninizi yıkadığından böyle düşünüyorsunuz diye çıkışırlar. Yani insanların kendilerini istedikleri gibi tarif etmesini kabul etmezler. İsterler ki, doğu ve güneydoğudaki tüm farklı ırklar, kendilerini Kürt veya Kürt'ten gelme olarak tanımlasınlar. Aksini söyleyen ya Türk ajanıdır yada Türk propagandası altında asimile olmuştur.
Bu tartışmaları merak edenler, youtubeda herhangi bir Zaza türküsünün altına, Kürtlerin nasıl yorum yaptıklarına bakabilirler.
Görüldüğü gibi Türk'ün Kürt'e yaptığını, eline fırsat geçtiğinde Siyasal Kürtler de sayıca daha az olan diğer ırklara yapmaktadır.
Hal böyle olunca siyasal Kürtlerin dertlerinin demokrasi olmadığı, ellerine güç geçerse, diğer ırkları kültürel olarak ezecekleri ortadadır.
Bir diğer husus da Kürtlerin demokrasiyi bu kadar dillerine dolamalarına rağmen, aslında demokratik olmadıkları gerçeğidir. Ki bu da Kürtlerin değil, bu topraklarda yaşayan herkesin sorunudur. Kürtler ezildikleri için demokrasiye sarılmışlardır ama örneğin aile içinde, aşiret (!) içinde hiç de demokratik olmayan uygulamalar hala geçerlidir. Demokrasi, kendinden güçsüze nasıl davrandığın ile ölçülür. Bu ölçüyü Kürtlere de uyguladığımızda Türklerdeki gibi pek de samimi olmayan sonuçlar ortaya çıkar.
Ayrıca sabah akşam Türk de Türk diyen, başka bir şey demeyen MHP gibi bir parti ile, sabah akşam Kürt de Kürt diyen bir Kürt partisi (sürekli kapatıldıklarından isim yazamıyorum) arasında bir fark da yok. İkisi de ırkçı bir partidir.
Fakat bu gerçekler, diğer bir gerçeği, yani yıllardır Kürt kimliğinin ezildiği gerçeğini değiştirmez.
Ama tartışmaya Kürt meselesi diye de bakılamaz. Çünkü ezilenler sadece Kürtler değildir. Olayı sadece Kürtlere indirgemek, diğer ırklardan halklara haksızlık yapmak demektir. Kürtler sayıca çok oldukları ve daha iyi örgütlendikleri için bugün ön plandadırlar ama demokrasinin gereği, tartışmaya Kürt sorunu olarak bakmamayı gerektirir.
Sadece bir ırkın isteklerini gerçekleştirmeye çalışmak, onların ismini anayasada Türk isminin yanına koymak, demokrasimizi güçlendirmez. Tam tersine, daha önceden Türk adı altında yapılan baskıları, Türk ve Kürt adı altında yapmayı yasal hale getirir.
Çünkü önemli olan bir ırkın talepleri, hakları değildir; bir kişi dahi olsa o insanın haklarıdır.
Devam edeceğiz...
18 Kasım 2013 Pazartesi
10 Kasım 2013 Pazar
MUSTAFA - 1
Can Dündar, Mustafa belgeselini yaptığında, Atatürkçü mü Kemalist mi yazımızda çerçevesini çizmeye çalıştığımız Kemalistlerden büyük tepki çekmişti. Özellikle medyada yer alan bu eleştirilere göre Can Dündar, Atatürkü ayyaş olarak göstermeye çalışmışmış. Medyanın gazına gelen bazı Atatürkçü-Kemalistler de daha belgeseli bile doğru düzgün izlemeden aynı söyleme gecikmeden katıldılar.
Yabancı değil bu tepkiler. İlk defa da olmuyor. Ne zaman bir "kutsal"ı anlatmaya çalışsanız, hemen o kutsalın taraftarlarınca tepki görmeye mahkumsunuzdur. Çünkü değişmez kuraldır. Her kim, bir kişiyi kutsallık seviyesine çıkarıp, her türlü eleştiriden uzak tutar, o kişinin yaptığı her şeye mantıklı açıklamalar getirmeye çalışır, o kişi, o kutsaldan o kadar uzaklaşır.
Bunu sadece Atatürk örneğinde görmüyoruz. Dindarlarda da çok sık görülen bir tepkidir. Hadi dini değerleri bırakın, bazıları Osmanlıya, padişahlara bile laf söyletmezler. O padişahlar ki, ne içkileri vardır, ne kadın düşkünlükleri. Allah'ın özenle yarattığı kullardır adeta. Yüksek ahlak timsalidirler. Harem dersiniz, hemen bin tane açıklama yaparlar; içki eğlence dersiniz, hemen öyle değil derler; taht için çocuklar öldürülmüş dersiniz, o iş öyle değil derler.
Atatürk'e toz kondurmayan Kemalistler ile, Osmanlıya toz kondurmayanlarin benzerlikleri asikar.
Büyük insanlar, eleştirilse de övülse de değişmeyecek şekilde tarihteki önemli yerlerini alırlar. Onların, kimsenin savunmasına ihtiyaçları yoktur. Çünkü yaptıkları doğru işler, tarihin terazisinde mutlaka ağırlığını gösterir. Bu nedenle Atatürk de yaşantısını gizleme gereğini hiç duymamıştır. Bugünkü bazı savunucuları, onu gizlemeye çalışsa da.
Mustafa belgeselinde bırakın Atatürk'ü ayyaş gibi göstermeyi, onun özellikle rakıyla ilişkisine doğru düzgün vurgu bile yok. Oysa ki çok içen biriydi. Ne zamandır ayıp olduysa bu, hayır o kadar içmezdi şeklinde savunmalar yapılıyor nerdeyse. Atatürk sigarayı da severdi ve onu da normalden çok içerdi. Hatta belgeselde hiç bahsedilmemiş bir iki özelliğini de ben ekleyeyim. Atatürk pek çok kadınla da yatmıştır. Gençliğinde hayat kadınlarına uğramışlığı da vardır. Ve yine pek söylenmeyen bir şey var ki, mevzubahis Atatürk'ün kafasındaki idealler olduğunda, pek de vicdanlı bir insan olmadığı, kan dökmekten çekinmediğidir.
Önemli insanların özel hayatı maalesef olmaz ama onları eleştirenlerin de savunanların da unutmaması gereken bir şey var ki, bu önemli insanların ahlak timsali olmak gibi bir dertlerinin olmadığıdır.
Atatük'ün yaptıklarını yıkamayacaklarını anlayanlar, özel hayatını kullanarak onu yıpratmak istiyorlar. Ama onların her dediğine savunma yapmaya çalışmak, onların ekmeğine yağ sürmektir çünkü en azından bu konuda, gerçeği çarpıtanlar Kemal'i savunmaya çalışanlardır.
Atatürk'ün ne yeyip ne içtiğinden ziyade, onu kimlerin öldürdüğünün tartışılması dileği ile.
Ne ilginçtir ki, onun öldürülmüş olabileceğine dair ilk bilgiyi Can Dündar'ın bir belgeselinden öğrenmiştim.
Yabancı değil bu tepkiler. İlk defa da olmuyor. Ne zaman bir "kutsal"ı anlatmaya çalışsanız, hemen o kutsalın taraftarlarınca tepki görmeye mahkumsunuzdur. Çünkü değişmez kuraldır. Her kim, bir kişiyi kutsallık seviyesine çıkarıp, her türlü eleştiriden uzak tutar, o kişinin yaptığı her şeye mantıklı açıklamalar getirmeye çalışır, o kişi, o kutsaldan o kadar uzaklaşır.
Bunu sadece Atatürk örneğinde görmüyoruz. Dindarlarda da çok sık görülen bir tepkidir. Hadi dini değerleri bırakın, bazıları Osmanlıya, padişahlara bile laf söyletmezler. O padişahlar ki, ne içkileri vardır, ne kadın düşkünlükleri. Allah'ın özenle yarattığı kullardır adeta. Yüksek ahlak timsalidirler. Harem dersiniz, hemen bin tane açıklama yaparlar; içki eğlence dersiniz, hemen öyle değil derler; taht için çocuklar öldürülmüş dersiniz, o iş öyle değil derler.
Atatürk'e toz kondurmayan Kemalistler ile, Osmanlıya toz kondurmayanlarin benzerlikleri asikar.
Büyük insanlar, eleştirilse de övülse de değişmeyecek şekilde tarihteki önemli yerlerini alırlar. Onların, kimsenin savunmasına ihtiyaçları yoktur. Çünkü yaptıkları doğru işler, tarihin terazisinde mutlaka ağırlığını gösterir. Bu nedenle Atatürk de yaşantısını gizleme gereğini hiç duymamıştır. Bugünkü bazı savunucuları, onu gizlemeye çalışsa da.
Mustafa belgeselinde bırakın Atatürk'ü ayyaş gibi göstermeyi, onun özellikle rakıyla ilişkisine doğru düzgün vurgu bile yok. Oysa ki çok içen biriydi. Ne zamandır ayıp olduysa bu, hayır o kadar içmezdi şeklinde savunmalar yapılıyor nerdeyse. Atatürk sigarayı da severdi ve onu da normalden çok içerdi. Hatta belgeselde hiç bahsedilmemiş bir iki özelliğini de ben ekleyeyim. Atatürk pek çok kadınla da yatmıştır. Gençliğinde hayat kadınlarına uğramışlığı da vardır. Ve yine pek söylenmeyen bir şey var ki, mevzubahis Atatürk'ün kafasındaki idealler olduğunda, pek de vicdanlı bir insan olmadığı, kan dökmekten çekinmediğidir.
Önemli insanların özel hayatı maalesef olmaz ama onları eleştirenlerin de savunanların da unutmaması gereken bir şey var ki, bu önemli insanların ahlak timsali olmak gibi bir dertlerinin olmadığıdır.
Atatük'ün yaptıklarını yıkamayacaklarını anlayanlar, özel hayatını kullanarak onu yıpratmak istiyorlar. Ama onların her dediğine savunma yapmaya çalışmak, onların ekmeğine yağ sürmektir çünkü en azından bu konuda, gerçeği çarpıtanlar Kemal'i savunmaya çalışanlardır.
Atatürk'ün ne yeyip ne içtiğinden ziyade, onu kimlerin öldürdüğünün tartışılması dileği ile.
Ne ilginçtir ki, onun öldürülmüş olabileceğine dair ilk bilgiyi Can Dündar'ın bir belgeselinden öğrenmiştim.
7 Kasım 2013 Perşembe
ATATÜRKÇÜ MÜ KEMALİST Mİ
Kimilerine göre Atatürkçülük ile Kemalizm arasında bir fark yoktur. Aynı düşünceyi ve ideolojiyi anlatan iki farklı kavramdır.
Fakat uygulamada görülen farklılıklar, bizi bu iki kavramı ayırmaya ve Atatürk'ün düşüncelerini savunduğunu söyleyip aslında ondan uzaklaşanların durumlarına bir isim vermeye zorluyor. Ve bunların ekseriyeti kendini Kemalist diye tanımladığı için biz de Atatürkçülükten uzaklaşanlara Kemalist diyeceğiz. Kendine Atatürkçü diyenler arasında da bahsedeceğimiz anlayışta insanlar var ama biz kişilerin, kendilerini nasıl tanımladığına değil nasıl hareket ettiklerine bakıyoruz.
Peki nedir Kemalistler ile Atatürkçülerin farkları?
Kemalizmin en belirgin özelliklerinden biri sert ve keskin oluşudur. Kendini devletin sahibi gibi görüp, geri kalanları kendi kurallarına uymaya zorlar. Uymayan gericidir. Çünkü muasır medeniyetin yolu Kemalizmden geçmektedir. Başka yol yoktur. Bu nedenle karşıt görüştekilerle arasına mesafe koyar. Tepeden bakandır Kemalist. Kendi gibi düşünmeyenle her türlü iletişimi kesmeye hazırdır. Çünkü fanatiktir. Sosyal medyada Akp iktidarı ile sık sık görmeye başladığımız, şu düşüncede olanlar beni arkadaşlıktan çıkarsın yazıları, bunun en tipik örneğidir. Çünkü Kemalist, ötekileştirir.
Oysa Atatürk ne yapmıştı Kurtuluş savaşına çıkarken? Anadoluya gitmişti. Bugün Kemalistin burun kıvırdığı ve Akp'nin oy tabanı olduğu için makarnacı, kömürcü diye küçümsediği Anadolu insanına güvenerek yola çıkmıştı Atatürk. Atatürk Samsun'a çıktığında, seçim yapılsa acaba Anadolu halkı Atatürk'ü mü padişahı mı seçerdi ? Tabi ki padişahın peşinden giderdi. Ama Atatürk, günümüzün Kemalistlerinden farklı düşünen bir insandı.
Kemalist, katı ve değişmez düşüncede olduğu için askerdir. Asker, komutanından emir alan ve onu uygulayan, gerisini pek düşünmeyendir. Kemalistin komutanı da kafasında kurduğu Atatürk'tür. Bu nedenle Mustafa Kemal'in askerleriyiz sloganı, Kemalisti çok güzel özetler. Onun gözünde cumhuriyeti korumak ve kollamak ancak bu şekilde olur. Zaten çağdaşlık da Kemalizmi yaşatmaktan ibarettir. Kemalist'in amacı Atatürk'le ilgili hiçbir şeye toz kondurmamaktır. Bekçidir. Bugün de yarın da. Devrimcilik ilkesini zaten sadece kelime olarak bilir. Hayatında ilk defa yaptığı sokak gösterilerini (gezi olayları) devrim zanneder. Sloganları bilir çünkü. İçeriği dolduramaz.
Kemalist'in cumhuriyetten anladığı şey, 23 Nisan, 19 Mayıs, 10 Kasım vb günlerde Ata'dan bahsedip, onun huzuruna çıkmaktır. Cumhuriyet budur onun gözünde. Dinci kesimin bu törenlere bakıp yaptığı, Atatürk'ün putlaştırılması yorumu aslında hiç de yanlış değildir. Kemalistin gözünde Atatürk artık kutsal biridir. Ona laf bile söylenemez. Atatürk'e karşı yapılan her eleştiriye, o olmasaydı bunları şuan söyleyemezdin'den öteye cevap da veremez zaten. Çünkü kutsallar araştırılmaz, sorgulanmaz. Herkesçe bilinen birkaç bilgiden öteye, kendisi de bilmemektedir Atatürk'ün yaşamını ve yaptıklarını ama bildiğini sanmaktadır.
Kemalist rahatına düşkündür. İster ki, birileri gelsin, her şeyi düzeltsin. Kemalist'in sabah akşam Atatürk demesinin bir nedeni de budur. 90 küsur senedir Atatürk'ü aşamamıştır. Onun yaptığının üstüne bir şeyler de ben koyayım dememiştir. Tembeldir. Bu nedenle oturduğu yerden parti liderlerini, ki bu parti CHP'dir, eleştirir. Baykal şöyledir, Kılıçdaroğlu böyledir, bin tane bahane bulur. Şöyle adamakıllı bir lider yok ki Erdoğan'ın karşısına çıksın diye serzenişte bulunur. Tek istediği oyu o kişiye vermek ve o kişinin de memleketi kurtarmasıdır. Kendisinde bir sorumluluk görmez Kemalist.
Kemalistin aslında siyasetle işi yoktur. O, devletin kurucu düşüncesine ait olduğu için devletin imkanlarından yararlanan ve görece iyi bir hayat seviyesi olan seçkin kişidir. O nedenle tek istediği şey, hayatına karışılmamasıdır. Hayat tarzına müdahale olabileceğini hissettiği an siyasetle ilgilenir. Onun dışında eğlencesine bakar. Örneğin Kemalist, Akp-Refah'tan önce ezilenlerle, faili meçhullerle, asgari ücretle, Amerika'nın nerdeyse sömürgesi olmamızla vb memleket meseleleri ile hiç ilgilenmemiştir. İlgilendiğinde de tek istediği eskiye dönmektir, ileriye gitmek değil. Örneğin bugün Akp'nin, hukuku kendisine bağlamasını eleştirir. Daha önceden hukuk, hükümetlere hiç bağımlı değilmişçesine.
Atatürk bu cumhuriyeti gençlere emanet ederken kafasındaki gençlik muhtemelen bu değildi ama karşı devrimcilerin iktidarda giderek güçlenmesi olumlu bir karşı etkide bulunuyor ülkeye. En azından demokrasi bilincini arttırıyor. Bu da zamanla bu Kemalist anlayışın değişmek zorunda olacağının işaretidir.
Fakat uygulamada görülen farklılıklar, bizi bu iki kavramı ayırmaya ve Atatürk'ün düşüncelerini savunduğunu söyleyip aslında ondan uzaklaşanların durumlarına bir isim vermeye zorluyor. Ve bunların ekseriyeti kendini Kemalist diye tanımladığı için biz de Atatürkçülükten uzaklaşanlara Kemalist diyeceğiz. Kendine Atatürkçü diyenler arasında da bahsedeceğimiz anlayışta insanlar var ama biz kişilerin, kendilerini nasıl tanımladığına değil nasıl hareket ettiklerine bakıyoruz.
Peki nedir Kemalistler ile Atatürkçülerin farkları?
Kemalizmin en belirgin özelliklerinden biri sert ve keskin oluşudur. Kendini devletin sahibi gibi görüp, geri kalanları kendi kurallarına uymaya zorlar. Uymayan gericidir. Çünkü muasır medeniyetin yolu Kemalizmden geçmektedir. Başka yol yoktur. Bu nedenle karşıt görüştekilerle arasına mesafe koyar. Tepeden bakandır Kemalist. Kendi gibi düşünmeyenle her türlü iletişimi kesmeye hazırdır. Çünkü fanatiktir. Sosyal medyada Akp iktidarı ile sık sık görmeye başladığımız, şu düşüncede olanlar beni arkadaşlıktan çıkarsın yazıları, bunun en tipik örneğidir. Çünkü Kemalist, ötekileştirir.
Oysa Atatürk ne yapmıştı Kurtuluş savaşına çıkarken? Anadoluya gitmişti. Bugün Kemalistin burun kıvırdığı ve Akp'nin oy tabanı olduğu için makarnacı, kömürcü diye küçümsediği Anadolu insanına güvenerek yola çıkmıştı Atatürk. Atatürk Samsun'a çıktığında, seçim yapılsa acaba Anadolu halkı Atatürk'ü mü padişahı mı seçerdi ? Tabi ki padişahın peşinden giderdi. Ama Atatürk, günümüzün Kemalistlerinden farklı düşünen bir insandı.
Kemalist, katı ve değişmez düşüncede olduğu için askerdir. Asker, komutanından emir alan ve onu uygulayan, gerisini pek düşünmeyendir. Kemalistin komutanı da kafasında kurduğu Atatürk'tür. Bu nedenle Mustafa Kemal'in askerleriyiz sloganı, Kemalisti çok güzel özetler. Onun gözünde cumhuriyeti korumak ve kollamak ancak bu şekilde olur. Zaten çağdaşlık da Kemalizmi yaşatmaktan ibarettir. Kemalist'in amacı Atatürk'le ilgili hiçbir şeye toz kondurmamaktır. Bekçidir. Bugün de yarın da. Devrimcilik ilkesini zaten sadece kelime olarak bilir. Hayatında ilk defa yaptığı sokak gösterilerini (gezi olayları) devrim zanneder. Sloganları bilir çünkü. İçeriği dolduramaz.
Kemalist'in cumhuriyetten anladığı şey, 23 Nisan, 19 Mayıs, 10 Kasım vb günlerde Ata'dan bahsedip, onun huzuruna çıkmaktır. Cumhuriyet budur onun gözünde. Dinci kesimin bu törenlere bakıp yaptığı, Atatürk'ün putlaştırılması yorumu aslında hiç de yanlış değildir. Kemalistin gözünde Atatürk artık kutsal biridir. Ona laf bile söylenemez. Atatürk'e karşı yapılan her eleştiriye, o olmasaydı bunları şuan söyleyemezdin'den öteye cevap da veremez zaten. Çünkü kutsallar araştırılmaz, sorgulanmaz. Herkesçe bilinen birkaç bilgiden öteye, kendisi de bilmemektedir Atatürk'ün yaşamını ve yaptıklarını ama bildiğini sanmaktadır.
Kemalist rahatına düşkündür. İster ki, birileri gelsin, her şeyi düzeltsin. Kemalist'in sabah akşam Atatürk demesinin bir nedeni de budur. 90 küsur senedir Atatürk'ü aşamamıştır. Onun yaptığının üstüne bir şeyler de ben koyayım dememiştir. Tembeldir. Bu nedenle oturduğu yerden parti liderlerini, ki bu parti CHP'dir, eleştirir. Baykal şöyledir, Kılıçdaroğlu böyledir, bin tane bahane bulur. Şöyle adamakıllı bir lider yok ki Erdoğan'ın karşısına çıksın diye serzenişte bulunur. Tek istediği oyu o kişiye vermek ve o kişinin de memleketi kurtarmasıdır. Kendisinde bir sorumluluk görmez Kemalist.
Kemalistin aslında siyasetle işi yoktur. O, devletin kurucu düşüncesine ait olduğu için devletin imkanlarından yararlanan ve görece iyi bir hayat seviyesi olan seçkin kişidir. O nedenle tek istediği şey, hayatına karışılmamasıdır. Hayat tarzına müdahale olabileceğini hissettiği an siyasetle ilgilenir. Onun dışında eğlencesine bakar. Örneğin Kemalist, Akp-Refah'tan önce ezilenlerle, faili meçhullerle, asgari ücretle, Amerika'nın nerdeyse sömürgesi olmamızla vb memleket meseleleri ile hiç ilgilenmemiştir. İlgilendiğinde de tek istediği eskiye dönmektir, ileriye gitmek değil. Örneğin bugün Akp'nin, hukuku kendisine bağlamasını eleştirir. Daha önceden hukuk, hükümetlere hiç bağımlı değilmişçesine.
Atatürk bu cumhuriyeti gençlere emanet ederken kafasındaki gençlik muhtemelen bu değildi ama karşı devrimcilerin iktidarda giderek güçlenmesi olumlu bir karşı etkide bulunuyor ülkeye. En azından demokrasi bilincini arttırıyor. Bu da zamanla bu Kemalist anlayışın değişmek zorunda olacağının işaretidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)